Mehmet Tarakçı deyince sizin aklınıza ne gelir bilmiyorum ama bana adanmışlık, kararlılık, disiplin, gülünce ışıldayan açık renk gözler, kızınca kırmızıya boyanan yüz geliyor. Takımın malzemesi ondan sorulur. Bir maçtan önce yanına gittiğimde dikkatle su şişelerini silinmez kalemle işaretliyordu. “Oyuncuların forma numaralarını şişenin iki yönünde yazıyorum, çünkü masanın iki tarafındayken de hızla doğru şişeyi bulup oyuncuya verebilmem gerek,” diye anlatıyordu titizlikle yaptığı işinin bir parçasını. Görüşmemizin ilk bölümünü uygun zamanını bulmak için epey uğraşıp, bir antrenman öncesinde spor salonunda yaptık. Üç çamaşır makinesiyle paylaştığı odasında işini, ailesini anlattı. Trabzon’dan İstanbul Derbent’te geldiği 1993’den beri yani 22 yıldır Darüşşafakalı o. Önce inşaatında, sonra güvenlikte, sonra salonda ve sporda çalışarak bu ailenin içinde olmuş. Özverili çalışmasını görüp cazip tekliflerle Daçka’dan koparmak isteyenler olmuş ama o “bu şefkat yuvası”nı sevmiş, ayrılmamış. İkinci görüşmeyi evinde yapıyoruz. Sözünü ederken yüzünün ışıldadığı çocuklarını ve eşini görüyoruz. Sıcak yuvasından güzel bir enerjiyle ayrılıyoruz. Bakalım siz de aşağıdaki yazıda o enerjiyi bulacak mısınız?

Trabzon’dan çıktım yola

mehmet-tarakci-041972’de Trabzon’un Uluağaç köyünde doğdum. Annem ev hanımı. Babam da köyde bizim büyük bir bakkalımız vardı, onu işletiyordu. Aynı zamanda bir çay fabrikasında çalışıyordu. Maalesef 68 yaşında arı kovanıyla uğraşırken arıların sokması nedeniyle vefat etti. 9 erkek 8 kız toplam 17 kardeşiz. İki abim köyde, geri kalanlarımızın hepsi burada. Hepimiz burada iş hayatına atıldık. Büyük ablam da köyde evli. Yani 17 kardeşin 14’ü İstanbul’da.

Çocukluğum, ilkokul yıllarım köyde geçti. Liseye Trabzon’da devam ettim. O zamanlar bazı şartlardan dolayı okuyamadık. Askere gittim, vatani görevimi yaptım. Sonrasında iş hayatına atılmak zorunda kaldık. Buraya, İstanbul’a gelince Darüşşafaka ile tanıştım. Darüşşafakanın adını ilk 1987 yılında duymuştum. Okul olarak değil de spor kulübü olarak duymuştum. İstanbul’a geldiğimde okul olduğunu öğrendim. Sonra kendimi sıcak bir yuvanın içinde buldum. İnsan kendi evindeki sıcaklığı hissediyor Darüşşafaka’da. Anladım ki sadece spor kulübü değil burası, eğitim ve şefkat yuvası. Bu yuvanın içine katılmak apayrı bir mutluluk verdi bana

Derbent’e geliş

 

 Evimin yeşil kapısı ve balkonumuzda eşim ve kızım. 2015
Solda balkonumuzda eşim ve kızım, sağda evimizin yeşil kapısı. Derbent, Ocak 2015

1993 yılında Derbent’e geldik, abime ev yaptık, hâliyle burada kalmak zorunda kaldık. Sonrasında ne yapalım dedik, çalışmaya karar verdik ve Darüşşafaka’nın spor salonunun inşaatında çalıştık. O zamanlar kendi kendime, “Allah’ım burada  bize çalışmayı nasip eder inşallah,” diyordum. Aklımdan hep bu geçerdi ki inanın şu soyunma odasının duvarlarını örerken bunları düşünüyordum. Nasip oldu çok şükür.

1994 senesinde inşaat bitti, hemen sonra okulda güvenlik görevlisi olarak çalışmaya başladım. Beş yıl güvenlik görevlisi olarak çalıştım. Güvenlik görevlisi olmasında askerlik döneminin kolaylaştırıcı etki yaptığını anlatıyor: Askerlik dönemim biraz karışıktı benim. Doğu’da on bir ay askerlik yaptım. Komandoydum ve bizim işimiz gerçekten zordu, hep arazideydik. En son Irak’ta çok uzun bir zaman kaldık. Ben güvenlik olarak işe ilk başlarken o zamanki – albay vardı,  öldü rahmetli – güvenlik müdürü Metin Bey bana nerede askerlik yaptığımı sordu ve elimdeki belgeyi göstermemi istedi. Sadece bir tane başarı belgemi gördü ve bana, ‘Ne duruyorsun hemen şuradan kıyafetleri al işe başla,’ dedi. Başka biri olsa yarın gel, haftaya gel derdi.

mehmet-tarakci-14
Deplasmana gidiş. 12 Aralık 2014.

 

Sonra spor salonuna bir eleman gereksinimi duyuldu. O zamanki genel müdürümüz Azmi (Özkardeş) Bey, salon amirimiz Zeynep Arıhan vardı. Azmi Bey eleman ihtiyacını Zeynep Hanım’a söylemiş, o da sağ olsun eleman olarak beni öngördü. Salon görevlisi oldum. Darüşşafaka’da çalışmak çok gurur verici. Ben çocukları çok seviyorum, burası çocukların şefkat yuvası. Sağ olsunlar onlar da beni çok seviyorlar.

mehmet-tarakci-07
Antrenmanda özçekim. yakın arka planda soldan; Jamon Alfred Lucas, Ermal Kuqo, Erbil Eroğlu. 2015

Maçlarda “Mehmet Tarakçı” tezahüratı yapıyorlar?

Yapıyorlar evet. Tribün sorumlusu Hakan var – yirmi bir yıldır tanırım mahalleden. Maçlarda ona da söyledim birkaç defa sakın yapmayın diye ama yapıyorlar. Onlar bizim mahalleden insanımız, ufaklıktan beri ben onları tanıyorum.

Vazgeçmek yok

Ben aldığım paranın hakkını vermeye çalışan bir insanım. Spor kulübüne başlarda bakmıyordum fakat neticede salonun bir personeliydim. 1998 yılında kulübe başladık. O gün bugündür bu camianın parçasıyım.

İlk Darüşşafaka Spor Kulübü başkanı Ali Kahyaoğlu vardı. Kulüp müdürümüz Niyazi Turan vardı. Sonrasında İsmail Çiftaslan dönemi. Sonrasında Efes Pilsen ile bir sponsorluk anlaşması oldu. Sonrasında Saffet Bey’in dönemi başladı. O zamanlarda yine iyiydik tabii hâliyle ufak bir şanssızlık oldu ligden düştük ama pes etmeyip şu anki sloganımız gibi ‘Vazgeçmek yok!’ dedik ve bugünlere geldik çok şükür.

Arkadaşlarımla konuşurken her ne olursa olsun bu bir oyundur ama asla ne olursa olsun ‘Vazgeçmek yok!’ diyoruz. Şimdi Doğuş yönetime gelince daha farklı bir duruma geldik. Takımlar önceden salonumuza geldiklerinde, 90’lı 2000’li zamanlarda, cehenneme geliyorlarmış hissi vardı, korkuyorlardı. O zamanki takımlarımız da gerçekten çok iyiydi. Kaliteli oyuncularımız vardı. Şu anki oyuncularımız da yine kaliteli oyuncular ve onlarla çalışmaktan zevk alıyorum.

Michael Ansley’ı kaldırdım

MichaelAnsleyMichael Ansley döneminde sporcularımızdan Cüneyt Erdem vardı. Cüneyt’le şakalaştık kaldırabilir misin kaldıramazsın falan diye çünkü iri yapılı ve kiloluydu Michael. Bu iddiadan haberi yoktu Michael Ansley’in. Sonra bir gün yanındayken merhabalaştık falan derken ben sevgi gösterme bahanesiyle onu kaldırdım. Tabii o arada bizim oyuncular farkında ama Michael farkında değil. Bunu öğrenince tabii şakasına, iddianın kazananıyla paraları fifty fifty alırız dedi. Öyle komik muhabbetler geçerdi aramızda.

Hentbol yaptım

Benim sporcu görünüşüm var. Trabzon’da lisede okurken hentbol kalecisiydim. Karadeniz insanı sporla yatıp sporla kalkar. Dediğim gibi ben Darüşşafaka’nın okul olduğunu bilmiyordum. Tabii o zamanlar çok televizyon yoktu, takip edebildiğimiz kadar spor haberlerinden takip ediyorduk. Böyle bir sempati başladı. Dediğim gibi Trabzon’da zaten çalışma şartları zor. Her yer engebeli, bazen insan ayakta durmakta güçlük çekiyor. Spor yapmak için düz alan lazım. Eskiden futbolla yatar futbolla kalkardım. Şimdi hayatım basketbol oldu, o kadar ki Trabzonspor’un önemli maçlarını bile izlemeyi unutuyorum.

Çocuklarıma düşkünüm ama kısıtlı zaman ayırabiliyorum

Üç çocuğum var. 18 yaşında bir oğlum var, Aydın. 2000 yılında bir çocuğum doğdu vefat etti. 2002’li bir kızım var, Kübra. Üçüncü yeni doğdu Aralık 2014’te, Tuğba. Çocuk sevgisi çok farklı, tabii çok seviyorum onları.  Bizim zamanımız hep burada, iş yerinde geçiyor. Günde yaklaşık 14-15 saat, bazen 16-17 saat çalışıyorum. Gerçekten yoğun bir özveriyle çalışıyoruz burada. Maç olsa da olmasa da fark etmiyor çünkü sonuçta burada elemanız ve aldığımızın hakkını vermeye çalışıyoruz elimizden geldiği kadar.

Transfer teklifleri

Salona ilk girdiğimde malzemeci yoktu. İsmet abimiz vardı kondisyoner. Sağ olsun bizi çok seviyordu, biz de elimizden geldiği kadar yardım ediyorduk ona. Mühim olan sahada 12 kişi vardı ve onlara hizmet etmek gerçekten keyif veriyordu, hâlâ da veriyor fazlasıyla. Sonrasında işte İsmet abiye yardım ede ede bu görevi ben de üstlendim keyifle. Mutlu musun derseniz evet çok mutluyum. Darüşşafaka’yla çalışmaktan gerçekten keyif ve mutluluk duyuyorum. Hatta bana başka yerlerden teklifler geldi. Desteklediğim Trabzonspor Basketbol’dan da geldi, ayrılmayı düşünmediğimi söyledim. Niye dediler işte aldığının iki katını veririz, ben de dedim, evet ben Trabzonluyum ve Trabzonspor’u tutuyorum ama o başka, bu iş bambaşka. Darüşşafaka dedim bir ekol, burası bir yuva ve burada mutluyum, huzurluyum. Burayı ben kendi evim gibi benimsemişim. Teklifi düşündün mü dediler, düşündüm abi ben ne olursa olsun buradan vazgeçmem, burayı çok seviyorum, çocuk sesleri var, içimde Darüşşafaka sevgisi var dedim.

mehmet-tarakci-06
Maç öncesi malzemeler hazır

 

A’dan Z’ye ilgilenirim

mehmet-tarakci-13
Sanayi tipi olmasa yetiştiremem, maçtan sonra formaların halini göreceksin abi, nasıl bir ıslanma anlatamam…Darüşşafaka Ayhan Şahenk Spor Salonu, Ocak 2015

 

Darüşşafaka Spor Kulübü malzeme sorumlusu olarak çalışmaktayım ama hâliyle salonun bütün işiyle ilgileniyorum. Ben o işten anlamam, yapmam demiyoruz, elimizden geldiği kadar yardım ediyoruz. Her işle ilgileniyoruz. Elektrik işi olsun veya teknik bir iş olduğu zaman ilgilenmeye çalışıyorum. Neyse ki geçen hafta Darüşşafaka’da teknisyen olarak çalışan Yavuz Telli’yi işe aldık, artık salonun ihtiyaçlarına yetişemez olmuştum.
A’dan Z’ye kadar takımın malzemesiyle ilgilenirim. Eşyalarını yıkıyorum hazırlıyorum. Hatta parfüm bile sıkıyorum ki güzel koksunlar. Ayakkabı ve terliklerine varana kadar ben sorumluyum. Onlar sadece sivil olarak geliyorlar, eşyaları hazır biçimde onları bekliyor. Eskiden topları da taşırdık, deplasmanlara. Ama topları şişik olarak uçağa almıyorlar. Bu sefer indiğin zaman top şişirmek için yer ara, antrenmana yetiştirmeye çalış, çok sorun oluyordu. Şimdi takımlarla anlaştık, ev sahibi gelen takımın böyle ihtiyaçlarını (top, su, hatta bazen havlu) karşılıyor. Maç sonrası bekletmeden yıkamak önemli. Devamlı sefer yapıp makinelerde yıkayıp kurutuyorum. İki yıkama bir kurutma makinemiz var sanayi tipi. Tabii yıkamalar biraz uzun sürüyor ama onun da üstesinden geliyoruz.

Kendi sahamızda açık renk giyeriz

16 sporcumuz var. Deplasmanda yeşil ve siyah formamız var. İçeride beyaz kullanıyoruz. Rakip takımın rengine göre ayarlıyoruz, mesela onların yeşili bize yakınsa siyah formayı tercih ediyoruz. En son Beşiktaş’la maçımız vardı. Siyah beyaz oldukları için ben yeşil formayı tercih ettim çünkü yeşil onlarda yok. Konya mesela yeşil, o zaman da siyah formayı tercih ederiz. Ev sahibi olarak hep açık renk, beyazı tercih ediyoruz. Evet ev sahipleri hep kendi açık renklerini giyerler. Deplasmanda koyu renkler tercih edilir. Tüm takımlar böyle yapar. Liglerde böyle ama turnuvalarda farklılıklar olabiliyor. Takımlarla haberleşip kim hangi formayı giyecek karar veriliyor. Genellikle forma renklerini ben ayarlıyorum. Bir değişiklik olursa genel menajerimiz Ahmet Eran veya idari menajerimiz Orkun Bey ile paylaşıyorum.

Hem keyif hem stres

mehmet-tarakci-12Evet gerçekten çok keyif alarak çalışıyorum. Bir de sürekli göz önündeyiz, insan bazen strese giriyor ve işimizi en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz. Ben, hazırlık maçları dahil hiçbir zaman kaybetmeyi göze alan bir insan değilimdir çünkü neticede her zaman galibiyet galibiyettir. Normal maçlarda yüzde yüz kazanacağımız belli olsa bile stres yapıyorum çünkü her zaman daha iyi bir şekilde kazanmak istiyoruz. O kadar stres yapıyorum ki kenarda maçı seyrederken parmaklarımı, tırnaklarımı hırpalıyorum; bazen kanadığı bile oluyor. Ferit (Şahenk) Bey de fark etmiş, geçenlerde yanıma geldi, “Çok düzenli çalışıyorsun bravo, ama bir şey dikkatimi çekti. Maç sırasında parmaklarını parçalıyorsun heyecandan,” dedi…

Stres deyince takım geliyor aklımıza. Mehmet seyircinin önemini vurguluyor: Tabii ki sonuçta bu işi bir alan içerisinde yapıyorsunuz ve güzel bir atmosferin içinde oynadıkları zaman moralleri daha yüksek oluyor. Şimdi Darüşşafaka mezunları, öğrenciler, taraflarla birlikte çok ateşli bir taraftarımız var. Birinci ligde olmamız ayrı bir güzel oldu çünkü onlar bizden galibiyet bekliyor.

Bizim işimiz bitmez

Tabii her işte olduğu gibi bu işin de zorlukları var. Mesela deplasmandan sonra herkes evine gider ama biz malzemecilerin işi bitmez, ertesi gün idman için o malzemeleri yıkaman gerekiyor. Bir de formalar terli oluyor, tamamen ıslak oldukları için hemen yıkayıp, kurulayıp katlamam gerekiyor. Ertesi gün işim olsa bile o günün işini aksatmadan yaparım hemen. Yoksa içim rahat etmez. Bütün işlerimi bitirip öyle eve gitmek isterim. Ama saatlerce sürer bu iş. Deplasmandan döndüğümde sabah beşte altıda gittiğimi biliyorum ki, sabahleyin dokuzda yine işbaşı yapıyorum. Hiç uyumadığım zamanlar bile oluyor. Tatil günüm yok. Olsa bile yine gelip malzemeleri ayarlamamız gerekiyor. Ama işimizin gereği bu, böyle olacağını biliyordum ve dediğim gibi hiç zoruma gitmiyor çünkü neticede sevdiğim bir işi yapıyorum. “Ne zaman dinleniyorsun peki?” diye sorunca çok güzel bir yanıt veriyor: “Küçük kızım Tuğba’yı sevince dinlenmiş hissediyorum.”

mehmet-tarakci-02
Kübra, Mehmet, Tuğba, Perihan. 2 Şubat 2015, Derbent.

 

Kara lahana

Mehmet’in spor salonunda değil evde olduğunu öğrenir öğrenmez, ailesiyle tanışmak için ev ziyareti yapıyoruz. Mehmet, Uluağaç (İştoloz) köyünden, eşi Perihan ise Örtülü (Lazondoz) köyünden. Mehmet’in anlatımından anladığım kadarıyla bu iki köy “kardeş köy” kıvamında iyi geçiniyorlar. Amcasıyla mobilya mağazasında çalışan oğlu Aydın evde değil. Mehmet, Perihan ve büyük kızı Kübra ile de sohbet ediyoruz. Mehmet’in sinirli olabildiğini onlar da anlatıyorlar yüzlerinden gülümseme eksik olmadan. Bu arada küçük Tuğba üşümesin diye Mehmet sobayı öyle bir yakmış ki oda ısısı muhtemelen 45 derece, ben boncuk boncuk terleyince Kübra mendil koşturuyor. Mehmet en çok dürüstlük bozulunca sinirlenirmiş. “Yalan yalanı getirir, insanın düzenini bozar” diyor. Kübra babasının ailesine düşkünlüğünden ve kendilerine gösterdiği ilgiden çok mutlu… Herkes Mehmet’in en çok kara lahana sevdiğinde birleşiyor. Kara lahana ile Karadenizli karakteri arasında esprili bir bağ kuruyoruz: “Dirençli ve inatçı bir bitki, pişirirken uğraşmak lazım.”

Bu esprimize birlikte gülerken Mehmet favori menüsünü açıklıyor: Mıhlama (kuymak da denirmiş)-lahana-mısır ekmeği-yoğurt-fasulye turşisi ! Mehmet’e ömür boyu güzel menüler ve aile mutluluğu diliyor, sıcak evlerinden ayrılıyoruz.

ök/fa, şubat 2015

Comments are closed.