Demet’i özetlemek gerekirse kararlılık ve enerjinin birlikteliği derim herhalde. Onu DSK Yönetimi’ne katılmasıyla tanımaya başladım ama O, güzel doğaya, güneye uçup gitti; derinleştirmek için zaman tanımadı 🙂 Kızlar okula geldiğinde biz L 1’deydik. Küçük sınıfları tanımak her zaman zordur, ‘kızlı-erkekli’ eğitimin bu öncülerini tanımamız daha da güçtü; ama okula muazzam bir renk getirdiklerini ve getireceklerini sanırım o zaman da anlamışızdır. O yaşlarda kafamız ülke meseleleri ile ve dünyayı kavramaya çalışmakla çok meşguldü, o nedenle sanırım diyorum….

Demet de bir çok Daçkalı gibi nazlanarak yazdı. Bu ‘naz’ın önemli bir kısmı tevazudan geliyor biliyorum. Dostlarımız burayı bir yıldız sporcular galerisi gibi düşünüyor ve çoğunlukla “ben spor için o kadar önemli katkıda bulunmadım ki” tarzı itirazlar geliyor; oysa burası sporu vesile yaptığımız bir insan hikayeleri penceresi. Daçkada okumuş, okumamış; spora büyük-küçük emeği geçmiş, veya sadece spor sevdalısı herkes buranın misafiri… Sonuçta Demet duygusal tonu ile çok güzel bir yazı çıkardı ortaya; daha uzun yazmasını istediysek de şimdilik bu kadar koparabildik, olur da eklemek isterse internet yayıncılığının esnekliğinden yararlanır, kolayca ekleriz – buradan kendisine bu mesajı iletmiş olalım. ök, Mayıs 2017.

al bu Japon kızı !

Herşey o kadar uzakta kaldı ki, sanki o ben değilim… Yaşamına tanık olduğum bir yabancı…

1960 yılının soğuk bir Şubat gecesiydi. Schwester’ler Alman hastanesinin koridorlarında acele ile koşturuyorlardı.

Genç kadın kucağına “al bu Japon kızı !” diye bırakılan yumuk yumuk, çekik gözlü bebeğe baktı, “adı Demet olsun.”

Fatih’te bir dairede oturuyorlardı. Babası İstanbul’un tanınmış erkek terzisiydi. Kendinden iki yaş büyük ağabeyi, anne ve babasıyla o zamanların, insana huzur veren, koşturmasız yaşam tarzını sürdürüyorlardı.

Baba, çocuklar konusunda ilk kez inisiyatif kullandı

1964’te ağabeyi ilkokula başladı. Okumayı sökmek zor işti, her gece annesi ile çalışıyorlardı.  “A’nın yanına T koyarsak at, E’nin yanına T koyarsak et”… Demet, hem oyuncakları ile oynuyor hem de uzaktan, merakla onları dinliyordu. Bir gece annesi yine “ A’nın yanına Ç koyarsak”  Demet uzaktan “aç” , “U’nun yanına Ç koyarsak”, yine Demet “uç” !

Okula başlayacağı yıl mükemmel bir şekilde okuyordu. Annesi birinci sınıfa başlamasının zaman kaybı olacağını düşünüyordu. Baba, çocuklar konusunda ilk kez inisiyatif kullandı, “kızımın sıkılıp, üzülmesini istemiyorum, yaşıtları ile okusun.”

Demet 1966 yılının sonbaharında Fatih’teki Taş Mektep’te birinci sınıfa başladı. Ve iki ay sonra babasını kaybetti. İlkokuldan mezun olduğu 1971 yılında Darüşşafaka ilk kızlarını alacaktı.

Eğer babası ısrar etmemiş olup, ikinci sınıfa başlasaydı, Darüşşafaka’ya girmesi imkansız olacaktı. Ne gariptir, babası, sanki ölmeden kızının yerini hazırlamıştı.

Demet, lacivert jilesi, beyaz dizaltı çorapları ve ürkek tavırlarıyla Darüşşafaka’nın görkemli salonları, uzun koridorları ve sınıflarındaki yerini aldı. Bambaşka bir dünyaya adım atmıştı. Okulda yapılan her şeyin bir amacı ve anlamı, yanında ise onu yönlendiren yöneticiler, öğretmenler, ağabeyler ve arkadaşları vardı.

Kısa sürede voleybol, basketbol ve masa tenisi takımlarında oynamaya başladı.

Uzun boyu, Ferda Hocanın onu fark etmesi için yeterliydi. Darüşşafaka’nın ilk kızlarını sporla tanıştıran Ferda Hoca, kız voleybol, basketbol, jimnastik ve atletizm takımlarını kurmuş, herkesle teker teker ve sabırla uğraşarak, bilgilerini aktarmıştı. Bununla da yetinmeyip bir abla ve anne şefkati ile yaklaşmış, her derde deva olmuştu.

Kısa sürede voleybol, basketbol ve masa tenisi takımlarında oynamaya başladı. Her sene düzenli olarak turnuvalara ve İstanbul elemelerine katılan ve maçlarda güzel mücadeleler çıkartan bu takımlar ne yazık ki kayda değer bir başarı elde edemedi. Ancak Adil Çavaş, Hüsnü Karaer, Savaş Ertufan ve Ender Çıtak önderliğindeki masa tenisi takımı her sene İstanbul’da dereceye girerek, Türkiye Şampiyonasına katılmış ve çeşitli dereceler almıştır.  Mezun olana kadar takımlardaki yerini korudu.

Lise yıllarında, Darüşşafaka kızları 19 Mayıs tören gösterilerine katılmaya başladı. Yine Ferda Hocanın ritmik jimnastik hareketlerini öğrettiği kızlarımız sık sık provalara gidiyor, 19 Mayısta da muhteşem tören dansını gerçekleştiriyorlardı. Bu dans gösterisine katılmak istemedi. Zaman zaman Ferda Hocanın sitemlerine ve tehditlerine maruz kalmak pahasına direndi ! Arkadaşlarının o süslü püslü 19 Mayıs resimlerinde bulunmayışının hikayesi budur.

…arkadaşlarıyla bir araya gelip, hatırlamak  için fırsat kolladığı anıları…

Daçka’ya başladığı yıllardan itibaren folklor da oynayacaktı. Antep ve Elazığ yörelerinin ekiplerindeydi. Başta Necmettin, Nüvit, İdris ve Hikmet ağabeyler olmak üzere bir çok ağabeyin bu konuda emeği vardı. Büyük teneffüslerde koşarak folklor öğrenmeye gitti, birçok başarılı gösterinin bir parçasıydı. Okul muhteşem bir yöresel kostüm gardırobuna sahipti. Sevgili Hayrettin Cete kostümlerle bizzat ilgilenir, doğru giyilmemiş bir yelek veya yerinde kullanılmamış bir aksesuar yüzünden sırtlarda delik açardı!

Ayrıca Türk sanat müziği, Türk halk müziği korolarında, izcilikte, fen, fotoğrafçılık, müzik ve drama kulüplerinde faaliyet gösteriyordu. Bütün bunlara dersler de eklenince yıllar hızla eridi bitti.

Bugünlerin ve yılların hayatının en güzel zamanları olduğunun bilincine, o  yıllarda değil, çok daha sonraları varacaktı.

Darüşafaka’da yaşanan her günün bir lezzeti, bir heyecanı vardı. Her gün yaşanan onlarca güzel, endişeli, üzüntülü ve keyifli an, anıları oluşturuyordu.  Şimdi, bir çoğunu hatırlayamadığı için büyük üzüntü duyduğu anıları. Şimdi, arkadaşlarıyla bir araya gelip, hatırlamak  için fırsat kolladığı anıları.

Mezun olduğu 1979 yılında Marmara Üniversitesi, İşletme Fakültesine kaydoldu. Ancak o kardeşlik ortamından, o sıcak yuvadan sonra anfilere ısınmakta zorlandı. Hep o yemekhaneyi, sınıfları, bahçeyi, spor salonunu ve arkadaşlarını özledi.

Üçüncü yılında eğitimini dondurup, Suudi Arabistan Havayolları’nda çalışmak üzere Cidde’ye uçtu. Yanında yine Darüşşafaka’dan arkadaşları vardı. Bu, uzun yıllar yapacağı, Uçuş Emniyeti ve Güvenliği Eğitmenliği kariyerinin başlangıcıydı.

Teşekkürler Darüşşafaka…

1981-91 yılları arasında Saudia’da, 1991-96 yılları arasında Pegasus’ta çalıştı. 1996-2006 yılları arasındaki on yılı eşi ve üç oğlu ile geçirdi.     2006-2012 yıllarında Gözen Havacılık’ta çalıştı.

2013 yılı ise anlamlı bir görevin kapısını açtı. Darüşşafaka Spor Klübünün yönetim kuruluna seçildi.

Halen görevinin başında, hem basketbol ve satranç takımlarımızın başarılarının ve hem de tekrar Darüşşafaka’ya yakın olmanın keyfini sürüyor.

Ve Gökova’daki çiftliğinde eşi ve en küçük oğluyla doğal yaşamın tadını çıkarıyor . .

Teşekkürler Darüşşafaka…