Onun Daçkalı olduğunu bilmiyordum. Yaptıklarını basından takdir ederek izliyordum, başarılı olmasını dileyerek. Darüşşafakalı olduğunu öğrenince çok güzel bir sürprizle karşılaşmış insanın müthiş sevincini yaşadım. Okulumuzun tanıtımlarında Darüşşafaka’nın kültürü ve yarattığı değerler sıkça anılır. Eskilere gidilerek camiamız ile yolu kesişen, müzikten sanata, spordan bilime, iş dünyasından politikaya yön vermiş birçok saygın ve alanında lider isim hatırlanır. Emrah Bayraktar da spor alanında en anılası isimlerimizden biri. Hikayesini Beşiktaş Altyapısı Futbol Direktörü Emrah Bayraktar’ın kendisinden dinleyelim.*

Mahşeri bir kalabalık vardı.

1976 Adana doğumluyum. Babam ben ilkokula başlamadan önce, 5 yaşındayken vefat etti. O yılların şartlarında nereden duymuş bilmiyorum ancak annem hep bana Darüşşafaka’dan bahsederdi. ‘’Darüşşafaka diye bir okul var’’, ‘’Eğitimi çok iyi’’, ‘’İstanbul’da okuyacaksın’’ gibi cümleleri ilkokul beşinci sınıfa gelene kadar dönem dönem duydum. Daha sonra bizim zamanımızda yapılan Anadolu Lisesi sınavlarına girdim. Açıkçası o yıllarda iyi bir öğrenciydim ve birçok iyi okula girecek puanı almıştım. Darüşşafaka’nın sınavları da Anadolu Lisesi sınavlarından yaklaşık 1 ay sonraydı. Tabi doğal beklenti, benim kazandığım iyi okullar arasından birini seçeceğim yönündeydi. Ancak bir gün sabah vakti annem beni uyandırdı ve ‘’Oğlum bak, sana yıllardır bahsettiğim Darüşşafaka var ya, onun sınavı var bugün. Sınava girmek ister misin’’ diye sordu. Oysa önceki akşam sınav olduğundan bile bahsetmemişti J Şaşırarak ‘’Gidelim anne’’ dedim. Sonrasında kalktık ve Adana’da sınavın yapılacağı bir ilköğretim okuluna gittik. Hiç unutmuyorum o kadar kalabalıktı ki, iğne atsan yere düşmezdi. Daha sonradan öğrendim tabi… Sanırım bir kaç ili ya da bölgeyi Adana’ya bağlamışlar. Sınav orada gerçekleştiriliyor. Ama mahşeri bir kalabalık vardı. Yavaş yavaş yürüyüp sınav yerime oturdum ve sınavı tamamladım. Daha sonra o bölgeden, o kalabalık içerisinden bir tek benim kazandığımı öğrendim. Maalesef bizim dönemimizde benden başka sınava Adana’da girip İstanbul’a gelen olmadı. Annemin yıllardır bahsettiği Darüşşafaka’yı kazanınca tabi planlar birden değişti ve İstanbul’da okumama karar verdik. Öyle olunca annemle beraber İstanbul’a taşındık. Sonrasında yatılılık hayatım başladı. Ancak daimi değil, evciydim. Hafta sonları annemle görüşebiliyordum.

Ortalardan giderek Darüşşafaka hayatımı tamamladım.

Darüşşafaka’da akademik olarak çok başarılı ya da çok başarısız diye sınıflandırılacak bir öğrenci olmadım. Muazzam notlar, takdir ve teşekkür belgeleri ile aram mesafeliydi  🙂 Ama kalmadan, kendimi atılacak bir noktaya getirmeden, ortalardan giderek Darüşşafaka hayatımı tamamladım. Aslında o yıllardan başlayarak sonrasında da kendimi keşfetme imkânı buldum. Sosyal ve sportif becerilerimin, akademik yönümün çok daha önünde gittiğinin farkına vardım. Daha sonraki iş hayatımda da bu özelliklerim çok daha ön planda kalarak belirleyici oldu. Açıkçası mezun olduğum sıralarda, sporun haricinde başka hiç bir şey ile ilgilenmek istemiyordum. Bizim zamanımızda ÖSS ve ÖYS sınavları vardı. Spor akademisine girebilmek için ise ÖSS’den gerekli taban puanı aldıktan sonra akademinin belirlediği özel yetenek sınavını geçmek gerekiyordu. O da çok fazla kişinin girdiği ve kazanmak istediği zor bir sınavdı. Bu düşüncelerle beraber ben ÖYS’ye ihtiyacım olmadığı kanısına vararak sınava girmeme kararı aldım.  Sonra birden beni okul yönetimi çağırdı. O zamanki müdüre hanım İnciser Akpınar, “Sen nasıl böyle bir şey yaparsın? Nasıl ÖYS’ye girmezsin!?” diye beni sorguluyordu. O gün kendisine “mühendis ya da bankacı olmak istemiyorum, sevdiğim iş olan sporun içinde kalmak istiyorum,” dedim ve asla pişman olmadım. Hatta aynı görüşmede yetenek sınavlarını da kazanacağımı iddia ettim. Bazen ÖYS’ye girip ne yapacağım diye kendime sorardım. çünkü psikolog ya da sosyolog olmak gibi bir idealim yoktu. Aslında en başından beri yolum belliydi. Böyle bir dönemin ardından Marmara Üniversitesi Spor Akademisi’nde eğitim görmeye hak kazandım. Futbol hayatım devam ettiği için üniversitenin ilk yıllarında çok fazla devamlılık gösteremesem de sakatlıkla beraber okula ağırlık vermeye başladım. Akademiyi bitirdikten sonra da yüksek lisans için yurtdışına giderek Wien Üniversitesi’nde Spor Bilimleri okudum.

Adeta sporcu bir sülaleden geliyordum.

Bu arada yeri gelmişken daha da detaya girmek istiyorum. Birçok eski sporcu genelde ailesinden bazı rol modellere sahiptir. Ben bu anlamda oldukça şanslıydım. Çünkü sadece sporcu bir aileden değil, adeta sporcu bir sülaleden geliyordum. Dolayısıyla Daçka öncesinde de spor hayatıma çoktan girmişti. J Amcalarım, dayılarım ve babam zamanında hepsi profesyonel olarak futbol oynamışlardı. Babam Sami Bayraktar, yıllarca Adanaspor’un kaptanlığı yapmış ve Türkiye Profesyonel Liglerinde uzun seneler oynamış bir isimdi. Son olarak da kaptanlığını yaparken Adanaspor forması altında jübilesini yaparak futbolu bırakmıştı. Ondan sonra ise amcam Vedat Bayraktar, yine yıllarca takım kaptanlığı görevini üstlenerek Adana efsanelerinden biri olmuş ve jübilesini yine Adana’da yapmıştı. Babam futbolculuğun ardından da yine Adanaspor’da yardımcılığa başlamış, Miliç ve Gündüz Tekin Onay’ın yardımcılıkları gibi görevlerin ardından ise bir gün ‘’Ben üst yapıda değil altyapılarda görev almak istiyorum’’ diye düşünerek şu an benim Beşiktaş bünyesinde bulunduğum pozisyonla aynı pozisyona gelmiş. Yani genç yaşında Adanaspor altyapı direktörü görevini üstlenmiş. O zamanların genç oyuncuları ile ilgili yazdığı raporlar hala elimizde var J Şu an düşününce babamla ortak ve güzel bir kaderi paylaştığımızın farkına varıyorum.

Beşiktaş altyapısı – Emrah Bayraktar (Üçüncü sıra soldan yedinci)
Mayıs 2015, Türkiye Futbol Federasyonu Riva Milli Takım Tesisleri, Beşiktaş JK U19 Türkiye Şampiyonu, Emrah Bayraktar Kupanın tam arkasında oturan, resimde altyapıda görev yapan tüm teknik, idari kadro ve personeli beraber aile fotoğrafı.

Dönüşte maalesef kafile olarak bir trafik kazası geçiriyorlar…

Babam 1981 yılında Adanaspor’un başındayken, şimdi U21 olarak adlandırılan ancak o yıllarda PAF (Profesyonelliğe Aday Futbolcular) Lig’inde, Fenerbahçe ile  maç yapmak üzere İstanbul’a geliyorlar. Dönüşte maalesef kafile olarak bir trafik kazası geçiriyorlar ve olay neticesinde babam ve üç genç futbolcusu (Hakan Ece, Rafet Akkaya ve Faik Algan) vefat ediyor. Kaza sonrasında babamı ve üç futbolcusunu Adana Asri Mezarlığı içerisinde bulunan Adanaspor Mezarlığı’na defnediyorlar. Şu anda da Adanaspor spor şehitlerini anmak için her yıl tören düzenliyor.

Ailemdeki diğer sporculardan bahsedecek olursam Rıdvan (Kılıç) Dayım profesyonel olarak Galatasaray’da forma giymiş, Kemal (Kılıç) Dayım ise Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nde görev almıştı. Hala Beşiktaş Kulübün’de çalıştığım binada koridorlarda gezerken onun eski fotoğraflarına rastlarım. J Kısacası gözümü açtığımdan beri gerek babam, gerek amcam ve dayılarımın olduğu bir ortamda sporcu bir aile içerisinde büyüdüm. Dolayısıyla bir yönlendirme ve etkilenme de çok doğal olarak oldu. Çünkü ailedeki tüm erkekler üst düzey kulüplerde profesyonel futbolcuydu. Ancak Darüşşafaka’ya gelirken henüz 12 yaşındaydım ve spor anlamında çok büyük fırsatlarla buluşmamıştım. Ancak İstanbul’da yaşamaya başladıktan sonra çeşitli fırsatlar karşıma çıkmaya başladı. 1994 yılında Darüşşafaka’dan mezun olduktan sonra 1994-1996 yılları arasında Beşiktaş altyapısında forma giydim.

1995-1996 sezonu Beşiktaş altyapısı futbolculuk yıllarından, orta sırada soldan üçüncü. Fulya.
1995-1996 sezonu Beşiktaş altyapısı futbolculuk yıllarından, orta sırada soldan üçüncü. Fulya; Beşiktaş, İstanbul.

Darüşşafaka’ya geldiğimde aslında iyi bir basketbolcuydum ancak çıkışım farklı oldu.

Beşiktaş’a transfer olmadan önce de hem Darüşşafaka okul takımında hem de o yıllarda aktif olan amatör takımda forvet olarak oynuyordum. Amatörlerde Lig  atlama başarısı gösteren iyi ve yetenekli bir takımdık. Üst ve alt dönemlerin kaynaştığı bu güzel takımın antrenörlüğünü de, hala görüştüğümüz ve çok sevdiğimiz eski bir profesyonel futbolcu olan Müslüm Kemal Gürhan üstlenmişti. Çok kavgacı bir sporcu değildim daha çok işime odaklanır gol atmaya bakardım. Bu sayede amatör kümede iki defa gol kralı oldum. J Zaten beni Beşiktaş’a taşıyan da o yıllarda oldukça fazla gol atmış olmamdı. Bunun yanı sıra basketbola da oldukça ilgili ve yatkındım. Aslında futbola dönüşüm lise yıllarına dayanır. Adana’da ilkokulda okurken okulumuza bir beden eğitimi öğretmeni gelmişti. Branşı basketboldu. Mütevazı imkanlarla bizlerden çok iyi bir ekip ortaya çıkarmıştı. O yüzden Darüşşafaka’ya geldiğimde arkadaşlarımdan farklı olarak basketbola aşinaydım.

1993 yılı Darüşşafaka amatör Futbol Takımı – Emrah Bayraktar (Alt grup sağdan üçüncü). Sağ başta ayakta Müslüm Kemal Gülhan.
1993 yılı Darüşşafaka amatör Futbol Takımı. Emrah Bayraktar (alt grup sağdan üçüncü). Sağ başta ayakta Müslüm Kemal Gülhan.

Gol sonrasındaki sevinci Metin Tekin ve Sergen Yalçın gibi efsanelerin üzerine atlayarak kutlamıştık.

Tabi bu kadar fazla süre profesyonel spor dünyasının içinde yer alınca, insan pek çok anı biriktiriyor. Ancak Beşiktaş’a ilk transfer olduğum maçı hiç unutamıyorum. O yıllarda Beşiktaş’ın çok kuvvetli bir PAF Takımı vardı ve maçlarımızı A Takım maçından önce oynardık. Hocamız, beni de altyapıya transfer eden Hamdi Serpil Tüzün’dü, yıllardır beraber oynama alışkanlığı olan bir takıma dışarıdan sadece ben ve bir arkadaşım daha eklenmişti. İlk maçım da deplasmanda Denizli’ye karşıydı. Bizim maçımız oynanırken A Takım da kale arkasında ısınmaya çıkar ve maçı izlerdi. Oyuna girdiğimde 2-1 gerideydik ve daha sonra maçı 3-2 çevirmesini bildik. Sonradan oyuna girmeme rağmen iyi bir oyun sergilemiştim ve bir tane de gol attırmıştım. Gol sonrasındaki sevinci ise kale arkasında ısınan, içinde Metin Tekin ve Sergen Yalçın gibi efsanelerin de bulunduğu A Takım oyuncularının üzerine atlayarak abilerimizle kutlamıştık. O yaşlardaki oyuncular için bunlar çok güzel ve motive edici duygulardı. Diğer bir unutamadığım maç ise İnönü’ye ilk defa ayak bastığım 94-95 sezonunda oynadığımız Bursaspor maçıdır. Eski İnönü Stadyumu’nun alttan yukarıya doğru çıkan bir tüneli vardır. Oradan yukarıya ilerlerken aklımda bir sürü düşünce vardı. Tribünler A takım maçı için çoktan dolmaya başlamıştı. İlk defa İnönü’ye çıkmak, binlerce seyirci, ünlü futbolcular… Gerçekten heyecanlı bir gündü. Maalesef artık PAF takımların maçları A takım maçlarından önce aynı statta oynanmıyor. Keşke bu uygulama devam etseydi, çünkü gerçektennoyuncunun kendini geliştirebildiği bir ortam sağlanıyordu. Yine seyirciler de alttan gelen oyuncuları ismen tanıma fırsatına sahip oluyordu. Şimdi ise zemin kaynaklı sorunlar sebebiyle gençleri başka sahalarda oynatıyorlar. İki yıllık Beşiktaş maceramın ardından o zamanlar 2.Ligde yer alan (Şu an PTT 1.Lig olarak geçen) Adanaspor’a transfer oldum. Ancak daha sezon başı çok ciddi bir sakatlık yaşayarak futbolculuk kariyerime son vermek zorunda kaldım. Sonrasında daha önce bahsettiğim gibi Spor Akademisini kazandığım için eğitim hayatıma ağırlık vermeye karar verdim.

Spor Akademisi sonrası yaşadığım Viyana tecrübesi ise her şeyden önce bana yeni bir dil daha kazandırdı ve Darüşşafaka’da öğrendiğim İngilizcenin yanına Almancayı ekledim. Ülkeye döner dönmez de Galatasaray Kulübü’nde görev almaya başlayarak profesyonel dünyaya atıldım. İlk önce Galatasaray altyapısında antrenör olarak 3.5 yıl çalışma fırsatı elde ettim. O dönem PAF Ligi’nde 3 yıl arka arkaya Türkiye Şampiyonu olan ve içinde başta Arda Turan olmak üzere birçok yıldız adayını barındıran efsane jenerasyonun yardımcı antrenörüydüm.

2014-2015 sezonu, Galatasaray PAF takımı. Florya Metin Oktay Tesisleri. Emrah Bayraktar (sağdan üçüncü) ve Galatasaray’ın efsane altyapı jenerasyonu.
2014-2015 sezonu, Galatasaray PAF takımı. Florya Metin Oktay Tesisleri. Emrah Bayraktar (sağdan üçüncü, sağında Arda Turan) ve Galatasaray’ın efsane altyapı jenerasyonu.

Son senemde ise Erik Gerets’in yardımcılığını yaparak rakip takım analizlerini teknik ekibe sunmakla görevliydim. Açıkçası futbol sektöründeki yabancı dil bilme oranı diğer sektörlere oranla oldukça düşük. Dolayısıyla Darüşşafaka eğitimim hem yabancı dil bilmem hem de entellektüel bilgi birikimim açısından sektörde bana ciddi bir rekabet avantajı sağladı. Gerets döneminde alınan şampiyonluk sonrasında ise profesyonel seviyede yardımcı antrenörlük kariyerime adım attım. Öncelikle Gaziantep Belediyespor’a ve ardından Orduspor’a gittim. Siirtspor da teknik direktör olarak görev aldım. Bu esnada TFF tarafından Antrenör Eğitmeni olmak üzere belirlenen 20 kişilik listeye alındım.

2009 yılı TFF Antrenör Eğitimi – Emrah Bayraktar eğitim verirken (Ayakta), Riva Milli Takım Tesisleri
TFF Antrenör Eğitimi. Emrah Bayraktar eğitim verirken (Ayakta), Riva Milli Takım Tesisleri, 2009.

Yine Daçkalı olan İbrahim (Altınsay) ile de çalışma şansım oldu.

O yıllarda TFF, UEFA talimatları ile Antrenör eğitimi sistematiğini değiştirmek zorunda kaldı. Basitçe açıklamak gerekirse, UEFA’nın belirlediği standartlar çerçevesinde ve UEFA’nın yeterliliklerine onay verdiği eğitmenler tarafından antrenörler yetiştirilmeye başlandı. Ben de Galatarasay’da çalışan genç bir antrenör iken böyle bir teklif aldım ve ekibin en genç üyesi olarak Antrenör Eğitmeni listesine katıldım. 3 yıl boyunca UEFA tarafından gönderilen üst düzey eğitmenler tarafından  eğitim alarak UEFA B, A ve Pro Lisanslarını  tamamladım. Tüm bu süreç sonunda da ‘’Tutor’’ eğitimini tamamlayarak antrenör eğitmeni oldum. Gelen teklif doğrultusunda da TFF’de çalışmaya başlayarak önce Antrenör Eğitimi Yönetmenliği ve ardından Gençlik Geliştirme Programı Direktörlüğü yaptım. Sonrasında ise Beşiktaş altyapısına geçtim ve şu an Futbol Altyapı Direktörü olarak beşinci sezonumu dolduruyorum. Yıldırımı Demirören yönetiminde göreve başlamama rağmen daha çok Fikret Orman ile çalışma fırsatı buldum. Hatta Fikret Orman yönetiminin ilk zamanlarında Profesyonel takım oluşturulurken, dışarıdan destek veren yine Daçka mezunu olan İbrahim (Altınsay) Abi ile de çalışma şansım oldu. O zamanki geçiş döneminde bazı oyuncuları izlemek için beraber görev almıştık.

Bana tüm bu profesyonel hedeflerime ulaşmamda ilk desteği verip, antrenörlük kariyerime başlama cesaretini veren isim ise Fatih Terim’dir. Galatasaray altyapısında bana düdüğü verip yapabilirsin diyen kişidir. O yüzden kendisine ayrı bir saygı ve minnet duyarım.

2014 yılı, Beşiktaş JK Futbol Altyapı Teknik Kadro. Emrah Bayraktar ayakta ortada siyah eşofmanlı. Fulya
Beşiktaş JK Futbol Altyapı Teknik Kadrosu. Emrah Bayraktar ayakta ortada siyah eşofmanlı. Fulya. 2014.

Karakterlerindeki o şaşkınlık ve absürt komedi hali beni çoğu zaman içine çekmiştir.

Yoğun iş hayatımdan dolayı Darüşşafaka Spor Kulübü’nde bugüne kadar herhangi bir görev almadım. Çünkü o platformda sadece ismen görev almanın haricinde aktif olmak gerekir. Futbol gibi sürekli şehir değiştirdiğiniz, çok yoğun bir sektör içinde böyle bir vakti şu ana kadar bulamadım. Ancak lise yıllarından itibaren her zaman seyirci olarak desteğimizi verdik. Önce ortaokul yıllarında Spor Sergi Sarayı’ndaki maçları takip ettik, ardından kombine bilet alarak desteğimizi sürdürdük.

Biraz günlük hayattan bahsedecek olursak, Darüşşafaka’da okurken gündemi takip etmemek, kitap okumamak, müzikten ve edebiyattan uzakta yaşamak açıkçası bir ayıp olarak kabul edilirdi. O yüzden kendimizi birçok konuda yetiştirmeye çalışırken sinemayı, gündemi ve yazarları yakından takip ederdik.

Sinemada Woody Allen’ın filmlerini her zaman zevkle takip etmişimdir. Karakterlerindeki o şaşkınlık ve absürt komedi hali beni çok eğlendirmiştir. Edebiyatta da Yaşar Kemal ve Vedat Türkali’yi her zaman severek okumuşumdur. Vedat Türkali’nin insan psikolojisi tarifleri ve özellikle usta Yaşar Kemal’in sade dil kullanımı ile yaptığı betimlemeler, tasvirler oldukça etkileyici gelir. Örneğin ‘’Bir Ada Hikayesi’’nde, bir adada yalnız kalmış mübadele yıllarındaki bir adamın hikayesini anlatır. Öykünün bir noktasında öyle tasvir etmeye başlar ki, kendinizi orada bulursunuz ve balığın kokusunu bile hissetmeye başlarsınız. Müzik anlayışımda ise geniş bir yelpazem vardır, derler ya kulağıma hoş gelen her türlü müziği dinlerim.

Günlük hayatta en hoşlanmadığım şey ise dedikodudur. Maalesef toplumumuzda iki kişi bir araya geldiği zaman üçüncü kişi hakkında konuşmadan rahat edemiyor. Makul seviyelerde bu yaşamın kabul edilebilir bir parçası olabilir ancak çalışma ortamında her şey köpürtülerek aktarılıyorsa çalışanların performansı da düşüyor.

Futbol öyle bir iş alanı ki, zaman hiç durmuyor ve haftanın 7 günü çalışma içeriyor. Hatta maçlar hafta sonu oynandığından o günler daha da büyük önem teşkil ediyor. Çoğu zaman yaz arası gibi boşluklara da yer yok. Çünkü bir takvim bitiyor, bir diğer takvim başlıyor. Benim bu tempoyu kaldırabilmemdeki en büyük avantaj ise, eşimin anlayışı ve  işimin aslında hobim olması. Bu yüzden de hayatımda kendimi şanslı olarak görüyorum ve şükrediyorum.

Tatil bizim için çoğu zaman plansız ve ani gelişir. Genelde iki arada bir derede bir fırsat yaratarak kafamızı boşaltmak için eşimle vakit ayırırız. Yoksa normal insanlar gibi düzenli bir tatili planlama şansımız yok. Bu arada her yıl Darüşşafaka’dan mezun olduğumuz erkek takımı ile 4-5 gün  geleneksel bir tatilimiz oluyor, eşlerimizde bu duruma alıştı neyse ki ses çıkarmıyorlar J

Son olarak eşim de bir Daçkalı ve lisedeyken benim alt dönemimde okuyordu. Yani Darüşşafaka sadece bana güzel bir gelecek değil aynı zamanda harika bir hayat arkadaşı kazandırdı. Şu an 2 yaşında bir erkek ve 7 yaşında bir kız çocuğumuz var. Açıkçası oğlumu ileride futbolla ilgilenmesini istemiyorum ancak gelecek ne gösterir bilinmez. Kızım için ise erken midir bilemiyorum ancak şu ana kadar pek sporcu ışığı göremedim

 

*Portrenin gerçekleşmesini sağlayan ve önsözü de yazan Mustafa Çağıl Işık’a teşekkür ederiz

ök/fa/kk Mayıs 2016