Erdinç’i  önce Hakan Ardalı’dan dinleyelim :

Aktif daçka yıllarında aynı ranza ve sırayı paylaştığım Erdinç; edebiyat, fotoğrafçılık ve spor alanlarında kendini göstermiş, hiçbirini de yeşil kapıdan çıkarken ardında bırakmamış, edebiyat ve fotoğrafçılığı meslek edindiği gazetecilikte, sporu da en azından evden çıkıp metro istasyonuna yürürken icra etmeye devam etmiştir.

91 ve civarı mezun olan edebiyat mezunları bilir; onca edebi stres altında bizler inci inci ter dökerken kendisi Edgar Allan Poe’dan Anabelle Lee şiirini özgün stiliyle icra ederek hepimizin ruhunu rahatlatmış, birlikte oynadığımız voleybol ve hentbol (başka bir dalda lisanslı mıydı hatırlamıyorum) maçlarında da azmiyle aynı başarıyı göstermiştir.

Dönemimizden çıkan en hayırlı daçkalı biraderim, dernek ve cemiyet ile birlikte spor kulübü ile de irtibatını hala sürdürmekte. 

Çok spor yap çok yaşa Erdinç…

Sahilde basket

erdinc-ergenc-07İstanbul Kadıköy doğumluyum. Babam ben küçük bir çocukken Sögütlüçeşme’den trenle geçtiğimizde Papazın Çayırı’na doğru parmağını uzatarak Fenerbahçe’nin yeni stadını gösterir, bense bir türlü göremezdim. Sonra Galatasaray – Fenerbahçe’nin futbol ve basket maçlarına birlikte gittiğimizi hatırlarım. 1970’ler ve 80’lerde mahallenin hayatımızda önemli yeri olduğu günlerdi. Mahalle maçları ve kavgalarının olduğu günlerde büyüdüm. Futbol kariyerimin pek parlak olmayacağını fark etmeye başladığım zaman basketbol ile yakınlaştım. Elimiz top tutmaya başladığı zamanlarda Bostancı ile Kartal sahili doldurulmaya başlanmış ve sahile basket sahaları yapılmıştı. Evimiz ile tren yolu arasında Taç Spor Kulübü vardı ve Efes Pilsen yeni kurulduğu yıllarda açık sahada gece maçı yapmaya gelirdi. Açık hava sinemasında olduğu gibi mahallece seyre giderdik. O günlerde arsadaki futbol maçlarından çok sahildeki yeni kurulan basket sahasında zaman harcamaya başlamıştım.

Basketbola giriş

…onlara “baba” diye hitap ederdik, çünkü okulu müdürden çok lise son sınıflar yönetirdi o yıllarda…
Darüşşafaka’ya girince ilk gördüğüm spor salonu ve açık basket sahaları yabancısı olmadığım bir yere geldiğimin kanıtı gibiydi. Üst sınıflardan yer buldukça büyük potalarda oynamaya çalışıyorduk. Sonra orta okul yıllarında sınıf maçları ve okul takımı ile kulüp ilişkim başladı. Daha sonra kulüp yönetiminde birlikte çalışacağım 78’li İsmail Çiftaslan ağabey koçumuz oldu.

Benzer şekilde yine kulüpte birlikte çalışacağım İsmail Özsöz ve Engin Kattanalp ağabeyler ben ortaokuldayken lise takımının baba oyuncularıydı ve biz küçük sınıflar onlara “baba” diye hitap ederdik, çünkü okulu müdürden çok lise son sınıflar yönetirdi o yıllarda ve bunu hakkaniyet ve adalet ile yaparlardı. Bize rol model olduklarını bilirlerdi ve sıra bize geldiğinde biz de aynı şekilde küçük sınıflara bu “Daçka ruhu”nu özenle iletmeye çalışırdık. İsmail Özsöz ve rahmetli Engin Kattanalp ağabeyler bu değerleri sahada temsil ederdi ve aralarında benim de olduğum insanlar bunu sahada devam ettirdik.

Yataktan maça

Basketbola dair öğrendiğim en önemli şey bu oyunun temelinin “takım oyunu” olduğuydu. Bunu öncelikle o dönem koçluğumuzu yapan İsmail Çiftaslan’dan öğrendiğimi söyleyebilirim. Ben lisedeyken ise İsmail Özsöz  ve Engin ağabey o zaman İkinci Ligde olan basketbol takımımızın da oyuncularıydı. Geceleri etüt sonrası takımın antrenmanlarını izlemek için yatakhaneden kaçardık. Bizim sahadaki maçları kaçırmazdık.

erdinc-ergenc-09
Taksim meydanı, muhtemelen AKM’de bir performans izlemenin ardından ne yapacağımıza karar vermeden önce. Soldan : Altuğ Uğurola, Erdinç Ergenç, Hakan Ardalı, Yakup Demir (ayakta), Ozan Gökyokuş, Ersin Kutluhan, Bülent Açıkgöz. 1990.

Spor ve Sergi Sarayı günleri

1980’lerde İstanbul’un bütün salonlarında ya kulüp takımı, ya da lise takımıyla oynamışlığım vardır. Hatta kulüp yıldız takımıyla çıktığımız maçlarda nagalip unvanımız vardır… Bizim gibi cılız – ki en cılızı bendim – bir takımın Galatasaray, Beşiktaş, Yıldırımspor ve Zeyrek gibi takımlar arasında mücadele etmesinin bile önemli bir çaba olduğunu görebiliyorum. Yokluk günlerinde okul aşçılarının yoktan var ettiği yemeklerle beslenen çocukların sanırım asıl zaferi sahaya çıkıp mücadele etmesiydi. Berbat bir oyun kurucuydum, öyle ki 6-7 maçta attığım sayı toplam 4-5 idi. Dört sayıyı Spor Sergi Sarayı’nda kullanılmayan skorboardun deneme amaçlı kullanıldığı sırada yanması sonucu yarım saat duraklayan maçta Galatasaray’a atmıştım.


Basketbol sevgisi nelere kadir !

Yatılı okuldan cuma günü çıkıp eve gider, ertesi günü tekrar antrenman için okula döner ve yine akşam saatlerinde eve dönerdik. Pazar günü tekrar okula döndüğümü hatırlayınca basketbol sevgisinin yaz kış demeden her türlü zorluğa, fiziksel yetersizliğe dahi galip geldiğini anlıyorum.

Hababam sınıfına dönüş

sınıfın en kısalarından biri olarak en arkaya oturmuş ve bizim poker dörtlüsünü tamamlamıştım

erdinc-ergenc-08
Soldan : Ozan Gökyokuş, Hakan Ardalı, Erdinç, Sedat Korkmaz, Ersin Kutluhan, Altuğ Uğurola. 1990.

Ben hem dersleri iyi olan, hem de sporda iki dalda birden kulüp oyuncusu olarak oynayan birisiydim. Zaten ben okuldayken her dönemde 40-50 erkek olur, onların yarısından çoğu futbol oynar, geriye kalan iki elin parmağı kadar erkek ise basketbol takımında oynardı. Lise ikide okul başlayınca matematik sınıfına gitmiş, bir hafta sağıma ve soluma baktıktan sonra benim burada ne işim diye sorarak ertesi hafta ait olduğum Hababam Sınıfı’na dönüş yapmıştım. Hatta sınıfa girdiğim dakika bizim ‘taş kafa’ Ersin’i tahtada tek ayak üstü dururken bulmuş, o sırada edebiyat dersini veren müdire hanım beni görünce, “hah bir tane daha geldi, geç arkadaşının yanına” diyerek beni de tek ayak üstü tahtada bekletince “oh be!” demiş ve ait olduğum yere dönmenin sevinciyle tahtadaki yerimi gülerek almıştım. Daha sonra sınıfın en kısalarından biri olarak en arkaya oturmuş ve bizim poker dörtlüsünü tamamlamıştım. Dörtlüden birisi sakal tıraşı olmamışsa dördümüz birden Müdüre hanım tarafından tıraş olmaya gönderilirdik. Sınıfça sigara içmekten disipline çıkarılınca benim gerçekten içmediğime dair ikna çabalarım arkadaşların da gazıyla fayda vermemiş ancak disiplinin ucundan dönmüştüm.

 

Sevgi ve duvarlar
O yıllarda nankörlük etmediğimiz tek şey sevgiydi. O yıllar okulu yöneten sevgisiz okul yönetimi ve cemiyet yönetimini hala sevgiyle (!) yad ederiz. O yıllar okuldaki baskının Nokta dergisine geniş haber olduğu ve okul içinde bu baskıya karşı yürüyüşlerin yapıldığı, isyanların çıktığı yıllardı. Birçok arkadaşımız okul yönetimi ve cemiyet baskısının kurbanı olarak okuldan atılmış ve disiplin cezalarıyla ıslah edilmeye çalışılmıştı. Ancak bu daha önce okulda lise ve küçük sınıflar arasında örülen duvarın da yıkıldığı yıllardı.

Basketbolun iş yaşamımda da benim için önemli bir destek olduğunu düşünüyorum. Yarışmacı bir takım oyuncusu olmak iş yaşamında önemli bir katma değer. Egonu geride bırakabilmek, ortak başarı için çaba göstermek, sorumluluk alıp ilk adımları atmak ve oyun kurabilmek sizi yaptığınız işte öne çıkartıyor. Darüşşafakalı olmak size birçok alanda doğal liderliği ve yanında saygınlığı getiriyor.

erdinc-ergenc-06
1991 Darüşşafaka’dan mezuniyet

DSK: Sporda fırsat eşitliği

Darüşşafaka Spor Kulübü ile mezun olduktan sonraki ilk alakam Darüşşafakalılar Derneği yönetimine girmem sonrası başladı diyebilirim. Dernek ve spor kulübünde 2000’li yılların başlarında başlayan yöneticilik tecrübemin ikisinde birden 1978 mezunları ile birlikte çalıştım ve onlardan çok şey öğrendim.

Dernek yönetimini devraldıktan sonra bir dergi çıkartmaya giriştik ve derginin ilk kapağını 2000’li yılların başında en popüler zamanını yaşayan spor kulübüne adadık. Söyleşilerini ve metnini yazdığım şeyin sonunda “Darüşşafaka’nın mottosu ‘Eğitimde fırsat eşitliği’ ise spor kulübümüzün mottosu da ‘Sporda fırsat eşitliği’” diyerek bu sloganı kapağa taşımıştık. Darüşşafaka’nın misyonunu yansıtan ideal sözlerdi ve doğruluğuna da hala sonuna kadar inanıyorum.

Halit abinin yeri başkadır

Sahadaki Darüşşafaka ekolünün saha dışındaki en önemli temsilcisidir…

Darüşşafaka deyince Türkiye’deki tüm spor salonlarında kapıların reverans yapılarak açıldığı eşsiz bir insan olan Halit Ziya Yılmayan ile birlikte vakit geçirmek kuşkusuz en önemli anımdır. Halit ağabey ile Ortaköy’de 1990’da başlayan tanışıklığım Dernek ve Spor Kulübünde hep devam etti. Onunla birlikte takım otobüsünün en önünde deplasmana gitmek, o şık beyaz takımıyla İstanbul beyefendisi ve bir Darüşşafakalı olarak salona girişi bile bizim basketbolda “Darüşşafaka ekolü” dediğimiz şeyin kıymetli bir parçasıdır. Eminim Ali Kahyaoğlu, Yavuz Şeremetoğlu ve İsmail Çiftaslan ağabeyler de bu görüşüme katılacaklardır ki, Halit Ziya Yılmayan; Yalçın Granit, Mehmet Baturalp, Nedret Uyguç, Hüdai Budanur ve Çaça Metin abiler kadar DSK’ya katkı yapmış ve tarihinin en önemli kilometre taşlarından biridir. Sahadaki Darüşşafaka ekolünün saha dışındaki en önemli temsilcisidir. Rahmetli Engin Kattanalp ve Kutlay Becerikli ağabeyleri de hatırlatmayı görev bilirim.

Darüşşafaka ekolü

Darüşşafaka ekolünün başarısını paraya değil, bilgi ve tecrübeye borçlu olduğuna tüm kalbimle inanıyorum.
2000’li yılların başında Yavuz Şeremetoğlu abiden yönetimi devraldıktan sonra İsmail Çiftaslan başkanlığında Eşref Özülkülü, Azmi Özkardeş, İlhan Bağören, Kutlay Becerikli, Aytekin Yıldırıcı, yine 78’li Nezih ve Varol abiler ile Engin Kattanalp, İsmail Özsöz, Michael Akavi ve Alpaslan Özen’in de olduğu bir ekiple yola koyulduk. Efes Pilsen ya da Fenerbahçe’nin kenarda oturan bir oyuncusuna ödediği parayla takımlar kurarak, herkesin bu yıl küme düşersiniz dediği yıllarda play off’u zorlardık ve bu bizde bir alışkanlık oldu. Bir yıl 330 bin dolara kurduğumuz takımla play off’a kaldık ve Fenerbahçe’yi ikinci devre ve play off’lar boyunca yenen tek takım olduk. Üstelik o takımda sadece iki yabancı oyun kurucu ve tek bir gerçek beş numara olmadan bunun gerçekleştirildiğini hatırlatmak şart. Darüşşafaka bu ve benzeri başarılarını basketbola dair Türkiye’deki en yüksek know-how ve tecrübesi sayesinde gercekleştirdi. Basketbola adanmış başka bu kadar tecrübe sahibi bir camia daha yok Türkiye’de.

Entegre kültür

Darüşşafaka Ekolü dediğimiz şey, altyapıdan başlayan ve üstyapıya yani yönetime kadar devam eden entegre bir kültüre işaret ediyor. Sahada agresif savunma ve hızlı hücum ile kendini gösteren, altyapısından yetişmiş fundamentali sağlam yerli oyuncularıyla bu hızlı oyuna kolay entegre olan kolej basketbolunun nitelikli temsilcilerini bir araya getiren bir takım. Kendi oyuncusunun yanı sıra, kendi antrenörünü ve yöneticisini de geliştiren bir kulüp yapısı. Tecrübeye kıymet veren ve birikmiş bilgiyi bir kuşaktan ötekine aktaran bir yönetim anlayışı. Benim de yönetimde olduğum dönemde bir önceki dönemin başkanlığını yapan Yavuz Şeremetoğlu ağabeyin önemli desteğini aldığımızı hatırlıyorum.

Darüşşafaka’da başarısızlığın bu bağlantının koptuğu ve kendi yetiştirdiği insanlara sırtını döndüğü zaman geldiğini düşünüyorum. Çünkü Darüşşafaka ekolünün başarısını paraya değil, bilgi ve tecrübeye borçlu olduğuna tüm kalbimle inanıyorum. Sadece parayla ve paranın satın alabilecekleriyle başarı sağlamaya çalışanların kısa vadeli ve sürdürülemez olacaklarına inanıyorum. Onun için Daçka ruhuna ve ekolüne inanıyorum.  Ekol, çünkü bir okul. Sadece örgün eğitim değil spor eğitiminin yapıldığı ve Darüşşafaka kültürüne sahip sporcuların, antrenör ve yöneticilerin yetiştiği bir okul.

DAÇKA neyin kısaltması ?

erdinc-ergenc-12
Mayıs 2015, Pilav, Maslak.

Bir başka parantezi de Daçka kısaltmasına açmak şart. Daçka Darüşşafaka’nın küçük ses uyumuna uydurularak kısaltılmış hali ve kökeni 1950’lere kadar gidiyor sanırım. Ancak en güzel tanım Ekşi Sözlük’te yapılanı. “Darüşşafaka Çocukları Kardeştir” sözlerinin kısaltması olan ‘DAÇKA’. Okuldaki kardeşlerimiz ile Derbent’teki kardeşlerimizin ortaklığı Daçka’yı İstanbul’un en zorlu deplasmanı yapmıştır ve kardeşliğin sürmesinin Daçka ruhunun önemli bir parçası olduğunu düşünüyorum. Derbentli kardeşlerimiz bu takımın okuldaki kardeşlerimizle birlikte en önemli destekçisidir ve salonumuzun tüm bu gençler için önemli bir okul olduğunu ve İstanbul’da basketbol seyrinin keyfe dönüştüğü en kıymetli yer haline getirdiklerine inanıyorum.

Derbentli gençleri de en az okuldaki kardeşlerim kadar seviyorum ve salonumuzun onlar için de bir okul haline geldiğinin en yakın şahitlerinden birisiyim. Derbentli kardeşim Hakan’ın mahalledeki gençleri salonumuza getirmesinin Darüşşafaka ruhunun duvarlarının ötesine geçtiğinin de önemli bir kanıtı olduğunu düşünüyorum. Onlar da bizim gibi Darüşşafaka’nın çocukları.

ULEB Cup

Barcelona… maçının… saatini yanlış hatırladığım için maç bittikten sonra salona gitmiştim !

Ela ile 2014-15 sezonu açılış maçı, BJK maçında
Ela ile 2014-15 sezonu açılış maçı, BJK maçında

Benim en çok keyif aldığım maçlar, kendi salonumuzda ULEB Cup oynarken verdiğimiz mücadeleydi. Rakiplerimiz Yunanistan lig şampiyonu olan Makedonikos, Alman şampiyonu Bamberg, İspanyol DKV Yoventut (Badalona), bir Avusturya takımı ile Sloven Pivovarno Lasko idi. Bu takımların tamamını kendi sahamızda Ahmet Çakı yönetiminde yenmek ve o döneme kadar ULEB Cup tarihinde Türk takımları arasında en iyi dereceyi yapmak çok güzel bir anıydı. Ancak unutamayacağım maç Ali Kahyaoğlu döneminde Barcelona’yı kendi sahamızda yendiğimiz maçtı. Keza ben maçın saatini yanlış hatırladığım için maç bittikten sonra salona gitmiş ve kazandığımızı öğrenmekle yetinmek zorunda kalmıştım!…

Spor Kulübü de bir okul

Küçücük bütçemizin en az yüzde 25’ini altyapıya ayırır ve oyuncu yetiştirmeye hep önem verirdik.

Basketbola sadece Darüşşafaka’da değil dışarıda da hizmet etmeye devam ettik hep. Küçücük bütçemizin en az yüzde 25’ini altyapıya ayırır ve oyuncu yetiştirmeye hep önem verirdik. Bizim öteki takımlardan en önemli farkımız gençlere yatırım yapmamızdı. Darüşşafaka sadece okuldan ibaret değil. Spor Kulübü de okul gibi fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür gençler yetiştiriyor… Ben de okulun parasının başka bir işe harcanması taraftarı değilim ve bu yöndeki endişeleri paylaşıyorum ancak okulun sınırları içine hapsolmuş bir duyarlılığın da sahte olduğunu düşünüyorum. Sanki gençlere ve spora yapılan yatırım bir öğrenim faaliyeti değilmiş gibi görülüyor. Halbuki Darüşşafaka’dan yetişen bu gençler milli takımlarda oynadıkça Cemiyetin parayla yapamayacağı tanıtım onlar sayesinde yapılıyor. Bugün Türkiye basketbol liglerinde oynayan çok sayıda oyuncu, antrenör ve federasyonlardaki bazı görevliler Darüşşafaka’dan yetişmedir. Ve bunlar gerçekten cüzi bütçelerle yapılmıştır. Benim yönetimde yer aldığım yıllarda spor kulübü ile ilgili haberlerin Cemiyet ve Okul’dan çok daha fazla şekilde basında olumlu olarak yer aldığını söyleyebilirim. Bunun sebebinin benim de gazeteci olmamdan kaynaklandığını söylesem bile asıl olarak spor camiası ve medyasında Darüşşafaka’ya olan sempatiden kaynaklandığını not etmem de bir şart.

erdinc-ergenc-01Basketbol Federasyonu yöneticiliği

2004-2008 arasında, ilk özerk Türkiye Basketbol Federasyonu’nun yönetim kurulu üyeliği görevini yürüttüm. Darüşşafaka Spor Kulübü tarafından aday gösterilmiş ve sadece üç oy farkla geçen bir seçimin ardından bu göreve seçilmiştim. Hatta o sırada çalıştığım Hürriyet Gazetesi binasında yemekhane sırasında beklerken, gazetenin spor editörlerinden bir arkadaşın tebrik etmesiyle bunu öğrenmiştim. İşin ilginç yanı biz yönetim olarak seçimi kaybeden tarafı destekliyorduk ancak Darüşşafaka Cemiyeti Başkanı Çetin abinin zoruyla seçilmeyeceğini düşünmemize rağmen  o dönemki yönetime benim adımın verilmesiyle bu adaylık gerçekleşmiş idi. Sözkonusu yönetim Darüşşafaka’nın alt lige düşmesini isteyen ve bunun için hakemleri yönlendirmekten çekinmeyen bir anlayışa sahipti. Biz ise Darüşşafaka’nın Türkiye’nin en donanımlı altyapısına sahip olan kulübü olarak, paranın değil bilginin ve tecrübenin sporda kıymetli şey olduğunu kanıtlamaya uğraşıyorduk.

Dört yıl boyunca 2010 Dünya Kupası da dahil olmak üzere çok sayıda kararın alındığı süreçte yönetime dahil oldum. Bu dönemde Darüşşafaka’yı da ilgilendiren basketbolun geleceğini şekillendiren birçok karar alındı. Bazıları DSK aleyhine idi. O yıllarda benim de TBF yönetiminde uyarıda bulunduğum ve karşı çıktığım bazı kararlar DSK yönetiminde yer alan 1989 mezunu avukat Alpaslan Özen’in bilgisi ve yönetim kurulunun tecrübesiyle Tahkim Kurulu’nda iptal ettirilmişti. Yönetimde her yıl artık bu sene küme düşersiniz diye bana takılırlar, her yıl sonunda son gülen iyi güler diye ben onlara takılırdım. Mücadeleyi sadece sahada değil, masalarda da en iyi şekilde vererek Darüşşafaka ekolünü temsil ettiğime inanıyorum.

Hedef NBA 

Biz güzel mücadeleye kıymet veren insanlar olduk hep.

DSK yönetiminde iken genç takım ile bir yemek yapmıştık ve oyunculara sporda hayallerinin ne olduğunu sormuştuk. Sırayla herkes mütevazı hayallerini seslendirirken, Semih Erden “NBA’e gitmek” demiş ve tüm takım arkadaşları gülmüştü. Başkan İsmail Çiftaslan ise gülenleri susturarak, herkese Semih gibi hayallerinin olması gerektiğini söylediğini hatırlıyorum. Semih daha sonra gerçekten NBA’e gitti ve şu anda ligimizin en kıymetli yerli 5 numaralarından birisi.

Darüşşafaka için imkansız diye bir şey yoktu çünkü. En iyiyi hedeflemek, kazanmak için oynamak, Daçka ekolünün ta kendisi… Maçı kazanmayabilirsiniz ama kazanmak için gerçekten çaba gösterirseniz ve kafanızda kazanmak dışında bir seçeneğe yer vermezseniz, maçı kaybedebilirsiniz ama oyunu ve seyircinin kalbini her zaman kazanırsınız. Darüşşafaka’da benim de oynadığım ve yöneticiliğini yaptığım zaman netice odaklı bir anlayış olmadığını söyleyebilirim. Biz güzel mücadeleye kıymet veren insanlar olduk hep.

Destek veren herkes önemli

Yöneticilik sonrası da sanırım en çok maç takip eden insanlardan biri oldum. Elimden geldiğince çok maça gittim. Yönetimden ayrıldıktan sonra kulübe hiç küsmedim. Dernek yönetiminden ayrıldıktan sonra da Derneğe küsmedim. Darüşşafaka’ya hiç küsmedim. Hepimiz geçiciyiz ancak Daçka kalıcı ve kimse Darüşşafaka’nın sahibi olamaz. Ben kendimi Darüşşafaka mezunu olduğum için değil Darüşşafaka’yı yaratan toplumun bir parçası olduğum için Darüşşafaka’nın sahiplerinden biri olarak hissediyorum. Maçlarda yanımda oturan herkesin olduğu kadar. O yüzden Darüşşafaka Spor Kulübü’nde yetişen, oynayan ve emek veren tüm sporcuların ve salona gelip oyunu izleyen herkesin de en az benim kadar Darüşşafakalı olduğunu düşünüyorum.

Daçka-GS rekabeti

Galatasaray ile özel bir hukukumuz ve tatlı bir rekabetimiz vardır.

erdinc-ergenc-04
DSK’nın 100. yıl dönümünü 18 Kasım 2014’de Marriott Şişli’de kutladık

Darüşşafaka bizim dışımızda tüm basketbol severlerin ikinci takımı aynı zamanda. Galatasaray ile okul takımı olmaktan dolayı tatlı bir ezeli rekabetimiz vardır. Galatasaray, 1800’lü yıllarda kurulan Sultani Mektebi iken Darüşşafaka da aynı yüzyılda kurulan ilk Halk Mektebi’dir. Galatasaray Lisesi 1910’lu yılların başında yandığında okul ve öğrenciler Darüşşafaka binasına gelir ve büyük insan Ali Sami Yen Darüşşafaka’da sporun teşvik edilmesine ve Spor Kulübü’nün kurulmasına vesile olur. O yüzden Galatasaray ile özel bir hukukumuz ve tatlı bir rekabetimiz vardır.

Her ne kadar Darüşşafaka ile Doğuş arasındaki ortaklığın yöntemine karşı çıkmış bir kulüp üyesi olsam da, birlikte gerçekleştirilen kıymetli projeleri de takdir etmekten geri durmam. Benim için esas olan, 100 yıllık bir tarihi olan bu kulübün kendi altyapısına ve tarihine saygı gösterirken, Darüşşafakalıları yok saymayan ve ekolün devamlılığını sağlayan anlayışa destek veririm. Her türlü eleştirinin de kıymetli bir katkı olduğuna inanıyorum.

Bahar gelsin memleketime

Soldan ayakta yeşil tshirt, fotoğraf makinalı Çağlar Çobanoğlu, Oğuz Altay, Erdinç, Erhan Ateş. Sağ altta Neşet Gürbüz. Gezi günlerinde Gezi parkı. Haziran 2013.
Soldan ayakta fotoğraf makinalı Çağlar Çobanoğlu, Oğuz Altay, Erdinç, Erhan Ateş. Sağ alt köşede Neşet Gürbüz. Gezi parkı, Haziran 2013.

Yaklaşık 22 yıldır gazetecilik yapıyorum. Hala İstanbul’da yaşıyorum ve 1980’lerin kömür ve Haliç kokan eski okul günlerini özlüyorum. Askerlik anılarını değil ama okul anılarını Daçkalılarla ve diğer dostlarla yad etmek bir başka hobim. Günlük, haftalık, aylık, Türkçe ve İngilizce birçok yerli ve yabancı gazete, dergi ve yayımda çalıştım. Malum sebeplerden dolayı artık Türk medyasında çalışamadığım için uluslararası bir haber servisi olan Mergermarket için çalışıyorum. Serbest muhabirlik yapıyorum ve bundan büyük keyif aldığımı söylemeliyim. En keyif aldığım şeyin ise ustalık dönemi öncesi Sabah gazetesinden atılmak olduğunun altını çizmek isterim. Mevsim değişip memlekete ilkbahar gelsin diye çaba gösteriyorum. Bahar gelirse iki kızım ve başta Darüşşafakalı kız kardeşlerim ve tüm kadınlar için memleketimizin başı dik ve gururla yaşanabilir bir ülke olacağına inanıyorum.

Kitap okumayı seviyorum, zaman ve fırsat buldukça Darüşşafaka’dan kalma ve gazeteciliğe başlamama sebep olan fotoğraf ile uğraşıyorum. Unutmuştum bu vesileyle hatırladım, gazeteci olmama sebep olan şey fotoğraf ile ilgilenmem, fotoğrafçılık ile ilgilenmem ise Darüşşafaka’da fotoğrafçılık kolu üyeliği ve başkanlığı yapmamdı. Bunu da bir kenara not edelim ve Daçka’nın hayatlarımızı nasıl şekillendirdiğini bir kez daha anlayalım. Fazla abartmadan ve küçümsemeden sıradan bir Darüşşafakalı, her şeyden önce insan, sonra baba, sonra bir dünya vatandaşı olmaya çalışıyorum.

ök/fa Haziran 2015