Tarihi böylesine derinlere dayanan kurumlarda, yılların eskittiği isimler olduğu kadar o yıllara meydan okuyanlar da vardır. İsimleri konmasa da kuşaklar arasındaki kültürü yavaş yavaş taşıyan sistemin bir parçasıdır onlar. Murat Abi de öğrencilik yıllarımdan hatırladığım yılların eskitemediği yüzlerden biriydi. Uzaktan takip ettiğinizde dahi gözünüze çarpan iş disiplinini ve çalışkanlığını portre çalışması sayesinde daha yakından keşfetme şansı bulduk. Gelin bir başka Daçka sevdalısının hikayesini kendi ağzından dinleyelim.(Mustafa Çağıl Işık – DŞ 2010)

Kıbrıs’a gönüllü gitmek isteyenleri sorduklarında hiç düşünmeden el kaldırdım

murat-gunduz-011972 Malatya doğumluyum. Benden büyük ablam ve kardeşimin arasında ortanca çocuk olarak dünyaya gelmişim. Doğumumdan sonra Hollanda’ya yerleşerek 2.5 yaşıma kadar orada yaşadık. Annem ev hanımıydı, babam ise lastik fabrikasında çalışıyordu. O yüzden her sene babamın izinli olarak ülkeye döndüğü günleri heyecanla beklerdik. Hastalanınca, o da emekli olarak memlekete kesin dönüş yaptı. Ancak kanser sebebiyle 1989 yılında kendisini kaybettik. Okula Malatya’da başladıktan sonra o günün şartlarında ortaokuldan ayrılarak çalışmaya başladım ve askere kadar amcamın yanında meslek öğrendim. 1991 yılında acemiliğimi Manisa’da yaparken, ülkenin yaşadığı karışık günler sebebiyle Kıbrıs’a gönüllü gitmek isteyenleri sorduklarında hiç düşünmeden el kaldırdım. Neticesinde de usta birliğimi güzel denebilecek bir yerde Kıbrıs, Mağusa’da şoför olarak yaptım. İşin ilginç yanı tam şafağı azaltmışken, 35 gün kala, hükümetin kararıyla askerliğim 4 ay uzadı. Uzun süren askerlik maceram sonrasında ise yeni memleketim olacak olan İstanbul’da yaşamaya başladım. Nitekim başlarda sadece ablam ve ben buradayken, zamanla tüm aile bu büyük şehirde birleştik.

murat-gunduz-04Oyuncuların sahada görevlerini en iyi şekilde yapabilmesi için arka tarafta yoğun bir mesai harcanıyor

Darüşşafaka ile tanışmam halamın kızı sayesinde oldu. Kendisi, Niyazi (Turan) Bey ile bir görüşme ayarladı ve önüme gelen iş başvurusunu doldurdum. Hemen ertesi gün iş başı yaparak, 1998 yılında bu büyük aileye katılma şansım oldu. Tabii yıllar geçtikçe Darüşşafaka’nın yeri kalbimde ayrı bir noktada yer alıyor ve uzun yıllardır buranın bir parçası olmaktan mutluluk duyuyorum. Bu anlamda kendimi bir Darüşşafaka aşığı olarak anlatabilirim. Öğrencilerimiz, mezunlarımız ve eski yöneticilerimizle çok güzel anılar biriktirdim. İşe girdiğim yıllarda kampüsün ilk seneleriydi ve oldukça fazla alım oluyordu. Ben de Spor Tesisleri’nde güvenlik olarak başladım. Ardından 1999 senesinde tesisler işletmeye devredilince ufak bir ayrılığım oldu. Ancak neyse ki Niyazi Bey iki ay sonra yeniden benimle çalışmak isteyince, Spor Kulübü’nün İdari İşler bölümü altında dışarıdaki işlerden sorumlu olarak Darüşşafaka’ya geri döndüm. Zaman zaman farklı alanlarda görevlendirildiğim olsa da aynı görevde uzun yıllardır devam ediyorum. Yeri geldi salonda çalıştım, yeri geldi gişede bilet işleriyle ilgilendim. Ancak daha önce tekrarladığım gibi bu camiaya hizmet etmek bana her zaman gurur verdi. Bu sürede spor kulübü çalışanı olduğum için öğrenciler ve mezunlar kadar sporcularla da yakın ilişkiler kurma şansı elde ettim. Onların sahada görevlerini en iyi şekilde yapabilmesi için arka tarafta yoğun bir mesai harcanıyor ve ufak da olsa buna katkıda bulunabildiğim zaman kendimi mutlu hissediyorum.  murat-gunduz-03

Daçka forması altında izlerken en zevk aldığım oyuncu Michael Ansley olabilir

Bu yüzden Darüşşafaka çatısı altında çalışırken en zevk aldığım görevlerden birisi de Sporcu Evleri’nde geçen günlerimdi. Bekârlık zamanlarımda bir sene boyunca Sporcu Evleri’nde çalıştım. Yaklaşık 20 genç sporcumuz orada kalıyordu. Her gün onların alışverişlerini yaptıktan sonra kahvaltılarını hazırlar, ardından salona yollardım. Antrenman sonrası döndüklerinde hep keyifli sohbetlerimiz olmuştur. Eski milli oyunculardan Orhan Güler, Hakan Köseoğlu, Kahyaoğlu kardeşler, altyapı antrenörü Ahmet Çakı (şimdi Alba Berlin Başantrenörü)… Orhan Güler, Sporcu Evi’nde kalmasa da zamanının büyük bölümünü orada geçiriyordu. Akşam olduğunda beni uyutmaz, “Abi, haydi Tarabya’ya inelim de bir şeyler yiyip gezelim” derdi. Gezmekten ve dolaşmaktan büyük zevk alırken yardımsever de bir insandı. İnsan nedense geçmişi daha güzel hislerle hatırlıyor. Belki o zamanlar daha genç olduğumuz için, belki her şeyi ilk kez tecrübe ettiğimiz için, belki de sadece geçen zamanın etkisiyle… Eminim ki geriye dönüp baktığımızda yaptığımız bu sohbeti ve anıları da keyifle anacağım. Ancak yine de nostaljinin tadı başka… Eski oyunculardan devam edecek olursak, Daçka forması altında izlerken en zevk aldığım oyuncu Michael Ansley olabilir. Onun ardından da benim için Vincent Jones gelir. Türk oyunculardansa Orhan Güler’i çok beğenirdim.

Öncelikle Ali Kahyaoğu dönemindeki deplasman yolculuklarını unutamıyorum. Her maça iki otobüs giderdik. Önce Şakir’den yiyeceklerimizi alır, ardından şarkılarla yola çıkardık. Unutamadığım sezon ise İkinci Lig’den yeniden Birinci Lige yükseldiğimiz 2013-2014 sezonudur. Özellikle yarı final serisindeki Giresun eşleşmesi oldukça sert geçmişti. Giresun her zaman bize ters gelen bir rakipti. Taraftarıyla, oyun yapısı ile bizi zorlayan bir ekip… Yine de Orhun Ene önderliğinde, çok güzel bir seri çıkararak üst lige çıkmaya hak kazanmıştık. Geçen sene Bursa’da oynanan Türkiye Kupası Finali ise heyecanı kadar hayal kırıklığı da büyük bir mücadeleydi. Ah o son top olmasa…

İşler biraz daha yoğunlaştı. Artık hem kendi ligimizde hem de Euroleague’de iddialı bir takımız.

Kişilik olarak işini seven bir insanım ve sorumluluklarımı en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyorum. Benim için işlerin günü gününe yapılması ve ertelenmemesi çok önemli. Klasik bir günümü anlatacak olursam, her gün kıta değiştirerek, Maltepe’den okula, Maslak’a gelerek işbaşı yapıyorum. Günün ilk saatlerinde muhakkak federasyon ile halledilmesi gereken bir evrak işi oluyor. Bazen federasyona gün içerisinde 2-3 sefer yaptığım bile oluyor. Ardından bankalar, ödemeler, postaneler, aidatlar derken günü bitiriyorum. Okul hayatıma erken veda etmek her zaman içimde kalmış bir durumdur. Eğitimimi geliştirerek ileriye dönük daha geniş adımlar atmak isterdim ancak şu an bir çalışan olarak felsefem kesin ve net: Bir iş varsa, önce o bitmeli. Çünkü o iş bitmediği zaman evde rahat oturamıyorum. Tabii Darüşşafaka ile Doğuş aileleri birleştikten sonra işler de biraz yoğunlaştı. Artık hem kendi ligimizde hem de Euroleague’de iddialı bir takımız. Darüşşafaka zaten köklü bir spor kulübüydü. Sonuçta Türk basketbolunun en üst liginde uzun yıllar rekabet etmiş, kupa finallerine kalmış, Avrupa’da ülkemizi temsil etme hakkına sahip olmuş bir camiadan bahsediyoruz. Doğuş gibi bir marka ile de birleşince ortaya çok anlamlı bir birliktelik çıktığını düşünüyorum.

Yaptığım iş gereği spor kulübünün bir parçasıyım ve bu yüzden özellikle basketbolun sıkı bir takipçisiyim. Tabii herkes gibi ben de ilk olarak futbolla spora gönül verdim. Defans veya orta sahada oynarken Malatya’da bir kaç seçme denemem de olmuştu ama işler pek yolunda gitmedi. Ancak artık basketbol hayatımda daha fazla yer kaplıyor ve spor tercihimi öyle değerlendiriyorum. Arada gider şut atarım, hatta bazı akşamlar evin oradaki parkta da oynamaya çıkarım. Enerjim yüksek olduğu için koşturmayı seviyorum ve sporun hayatımızda bir şekilde yer alması gerektiğini düşünüyorum. Topun potadan içeri girdiği anı izleseniz de, atan kişi de olsanız mutlu olmak çok kolay. Ancak ne kadar uğraşsam da şu an fazla kilolarım var. En kısa zamanda tempoyu arttırıp daha dengeli bir vücuda sahip olmalıyım. Çünkü spor vücudun yakıtı gibi, o olmadan hiçbir şey olmuyor.

Emekli olsam da boş durabilecek bir karaktere sahip değilim

Tüm bunların yanı sıra İrem ve Ceren adında iki kız babası olmanın mutluluğunu yaşıyorum. 2001 yılında evlenerek, 2003 senesinde ikiz babası oldum. Aralarında ufak bir yarış olsa da, neyse ki ikisinin de dersleri iyi gidiyor. Sene sonunda ikizlerimiz lise sınavlarına gireceği için bu yıl biraz önemli. Umarım istedikleri yerleri kazanarak eğitim hayatlarına en iyi şekilde devam ederler. Bu sırada eşim de Darüşşafaka’nın bir parçası oldu ve Ortaköy’deki dernek lokaline yardımcı olmaya başladı. Hayatımızı İstanbul’da kazansak da memleketimizi çok seviyoruz. İki senede bir düzenli olarak ziyaret ediyoruz. Bu sene de ailece tatilimizin bir kısmında orada olacağız. Mutfağımızın meşhur tadı olan yaprak köftesini şimdiden özledim. Emekli olduğum zaman memlekete dönmek gibi planlar yapıyorum. O zaman kızlarım da üniversiteyi bitirmiş olurlar. Ancak emekli olsam da boş durabilecek bir karaktere sahip değilim. Mesela Malatya’da ufak bir bahçemiz var. Şu an çok fazla bilgim olmasa da azmeder, çalışır, öğrenir, orasını güzelleştiririm diye düşünüyorum. Tabii bunun için kızlarımın eğitimi çok önemli. Onların onaylamadığı bir hareketi düşünmüyorum. Sonuçta yıllardır burada büyüyorlar ve arkadaşları, çevreleri burada bulunuyor. Gelecek neler sunacak, hep beraber göreceğiz. Kızlarımın tabii kendi hayalleri ve hedefleri de var. Bu yüzden benim için onları mutlu görmek, bu hayattaki en büyük mutluluk. Ancak birini doktor, diğerini ise mimar olarak hayal ettiğim zaman yüzüm bir ayrı gülüyor. En önemlisi ise insanlığa ve topluma faydalı olabilmeleri…

İyi ki Darüşşafaka var!

Takımın deplasmana gittiği zamanlarda hafta sonları daha rahat oluyor. Genelde ailemle vakit geçirerek kızlarımı gezdiriyorum. Evde boş oturarak vakit geçirebilen biri değilim. Hemen sıkılır elime bir şeyler alırım, olmadı dışarı çıkarım. Bilardo ise en büyük hobim. Gençlik yıllarımdan beri büyük bir zevkle oynarım – bilardo davetini bu konudaki iddiasını görerek başka bir zamana erteliyoruz 🙂 Bilardonun yanı sıra masa tenisi de yine severek yaptığım sporlardan birisidir.

Darüşşafaka ailesinin en sevdiğim etkinliklerinden birisi Pilav Günleri. Hem eski çalışma arkadaşlarımı hem de burada çalışırken mezun olan öğrencileri görünce çok mutlu oluyorum. Keşke her hafta bir pilav günü olsa da sürekli bu büyük aile bir araya gelse. Son olarak üç kelimeyle özetlemek gerekirse “İyi ki Darüşşafaka var!”