Serdoğan Ersözlü Türkiye basketboluna tüm kategorilerde hizmet etmiş bir basketbol insanı. Erösözlü’nün uzun soluklu sayılabilecek bir Darüşşafaka kariyeri de var. İki dönem Darüşşafaka’da çalışan Ersözlü’yle Darüşşafaka önemli başarılar elde etti. Bunlardan ilki, uzun bir aradan sonra, 1992’de birinci lige yükselmekti. Bu dönemde altyapı hamlesi de yapıldı. Bu zaferden yaklaşık 10 yıl sonra yollar bir kez daha kesişti. Bu sefer şampiyonluk mücadelesi verildi. Serdoğan Ersözlü’nün hikayesini kendisinden dinleyelim.

Birinci Ligde Oynayacağım. Çünkü Takımı Ben Kurdum.

1954 yılında Eskişehir’de doğdum. Ama İstanbul’da büyüdüm. Basketbola 12 – 13 yaşında Ankara Kolejlilerde başladım. Daha sonra Mülkiye’de oynadım. O zamanlar birinci ligde oynayan DSİ’ye transfer oldum. Benim hikayem çok ilginçtir. Hem DSİ’de oynuyorum hem de kolejin ( Ankara Kolejliler)  altyapı takımlarını çalıştırıyorum. Oldukça aktif bir durumdayım. O dönem takımdaki herkes askere gitti. Benim 2. veya 3. senem, takımın en eskisi benim. Bizim menajerimiz de hepinizin tanıdığı Doğan Hakyemez’in babası Zeki Hakyemez’di. Kendisi aynı zamanda bir albaydı. Hayatımda tanıdığım en dürüst insanlardan biriydi. Allah rahmet eylesin. Beni yanına çağırdı.  Benden takım kurmamı istedi. Antrenörlüğe hevesli olduğumu düşündü herhalde. Ben de 2 numara pozisyonunda oynuyorum. Takıma da 2 numaraya birini almadım. Kendim oynayacağım diye planladım. Yerimi sağlama aldım. Ancak o sırada Tofaş altyapı antrenörü arıyormuş. Benim ismim öne çıkmış. Henüz çok gencim ve basketbol oynuyorum. Daha üniversiteyi bile kazanmamıştım. Bursa’dan davet aldım. Kendi kendime, Bursa güzel yer, gidip dolaşır dönerim dedim. Zaten davet ediyorlar. Çünkü DSİ’de birinci ligde ilk beş oynayacağım. Çünkü takımı ben kurdum.

Birinci lige yükselme mücadelesi veren Darüşşafaka Basketbol Takımı ve Antrenörleri Serdoğan Ersözlü

Döndüler ve o dönem DSİ’de aldığım paranın tam 4 katını teklif ettiler

Bursa’ya gittim. A Takım antrenörü Birol Öngör’ün evinde buluştuk. Yalçın İpbüken Tofaş’ın efsane başkanı. O da oradaydı ve projelerini anlattılar bana. ‘Bunu yapabilir misin?’ diye de sordular. Söz ettikleri şeyler benim yapabileceğim şeylerdi ve ben de rahatlıkla yapabileceğimi söyledim. Sonra balkona çıktılar ve bana teklif edecekleri ücreti konuştular. Döndüler ve o dönem DSİ’de aldığım paranın tam 4 katını teklif ettiler. Sene 1976’ydı. Ve ben 20 yaşında basketbolu bıraktım ve antrenörlüğe başladım.

Böylece Tofaş günlerim başladı. İkinci yılın sonunda yıldızlar Türkiye şampiyonu olduk. Bu basketbol camiasında konuşulmaya başlandı. Ama Ankara’yı çok özlüyorum. Bir yandan sürekli de Ankara’ya gidip geliyorum. Bu arada o şampiyon olduğumuz yıldız takımı, takım olarak Oyak Renault’ya gitti. Yeni baştan takım kurduk ve o takımla da kısa sürede başarıları yakaladık. Zor bir şeydi bu. Ancak öyle bir yapı kurabilmiştik. Kısa sürede yeni oyunculardan takım kurabildik.

Birinci lige yükselme maçları öncesinde.

Sıkıldığımı söyledim başkan Disko kurdu

Genç bir antrenördür ve gençliğin heyecanıyla ele avuca sığmaz bir haldedir. Ancak Ankara’yı ve İstanbul’u bilen bir genç spor insanı olarak Bursa’da sıkılır. Tofaş yönetimi ise altyapıdaki bu genç cevheri bırakmak istemez.

Üniversite hayatım da başladı Bursa’da. Ama çok gencim ve biraz da sıkıldım açıkçası. Ankara’yı çok özledim. Yalçın İpbüken’e durumu anlattım. Çok sıkıldığımı söyledim. O da bir başkan olarak çözüm üretti ve Tofaş lokalini kurdu. Bir anlamda diskoydu. Ve 3 yıl daha kaldım. ( gülüyor) Diskoyu neredeyse ben işletiyordum. Çok ilginç bir mekan halini almaya başladı. Git gide şehrin gençlerinin bir uğrak mekanı oldu. Ama bu 3 yılın sonunda o mekanla da uğraşmak yorucu oldu ve ayrılık kararı aldım.

Çok genç yaşta deneyimli bir basketbol antrenörü olma yolunda ilerler. Dönemin efsanevi kulübü Eczacıbaşı’nın başında efsanevi bir isim vardı. Aydan Siyavuş. Siyavuş, antrenman tekniklerinlerindeki bilgisini takdir ettiği ve altyapı çalışmalarını yakından takip ettiği Ersözlü’yü Eczacıbaşı bünyesinde görmek ister.

Sonra Eczacıbaşı serüveni başladı hayatımda. Eczacıbaşı o dönem birinci ligde sürekli şampiyon oluyordu. Altyapıya da yatırım yapma kararı aldı. Aydan Siyavuş oradaydı ve onunla görüştük. Aydan Ağabey bir teklifle geldi. Çok iyi bir teklifle geldiler. Anlaşmamız da şöyle oldu. Aydan Ağabey Eczacıbaşı’nın teknik koordinatörüydü ben de hem altyapıyla ilgileniyordum hem de bazı maçlarda Eczacıbaşı’na antrenörlük yapıyordum. 24 yaşındaydım ve Eczacıbaşı’nda görev alıyordum, Aydan Ağabey’in yanında. 2.5 yıl Eczacıbaşı’nda kaldım ve altyapıyı yeniden organize ettik. 1970’lerin sonu 1980’lerin başıydı ve bu süre sarfında Tamer Oyguç, Ömer Büyükaycan, Orhun Ene, Mert Soley gibi genç kadroları yetiştirdik. Şakir Eczacıbaşı’nın çok katkıları oluyordu.

Eczacıbaşı’nın ardından Arçelik’te çalıştım. Arçelik basketbola yatırım yapma kararı almıştı. Bölgesel ligde, şimdinin 2.ligi olarak düşünebiliriz, Arçelik’te çalıştım. Daha sonra Arçelik basketbol şubesini kapattı. Ben de askere gittim. Askerlik dönüşü ise bambaşka bir deneyim yaşadım. Bir kadın takımı çalıştırdım. 1985-1986 sezonunda Lassa’nın kadın takımını çalıştırmaya başladım. Bir yılı orada tamamladım. Ancak kadın takımı çalıştırma konusunda çok istekli değildim.

Birinci lige çıkan Darüşşafaka’nın maç sonu sevinci.
Birinci lige yükselen Darüşşafaka’ya tebrik

Kendi kendime söz verdim. Bu altyapıdan çocuklar yetiştireceğim ve ileride bu çocuklarla oynayacağım…

Lassa’da çalışırken Nur Gencer beni aradı ve dedi ki: ”Darüşşafaka yatırım yapmaya karar vermiş. Bölgesel ligden birinci lige çıkmak istiyorlar, antrenör Rıza Elverdi olacak, ben dışarıdan destek vereceğim. İyi de bir takım kuruldu”. Ardından devam etti: “Çetin Berkmen ve Ergin Gömüç işin başında, Alpay Öz menajerlik yapıyor. Seni de altyapı organizasyonu için düşündük. Ne dersin?” dedi. Ben biraz düşünmek istedim.  Önce pek sıcak bakmadım ama askerden dönmüştüm ve en azından bir süre yapabilirim dedim, sonra bir teklif gelirse ayrılırım diye düşündüm. Fakat Darüşşafaka’yla tanıştıktan sonra bir anda düşüncelerim ve planlarım değişti. Oradaki çocukları ve Darüşşafaka camiasını tanıyınca içinde yer almaktan çok mutluluk duydum. Kendi kendime söz verdim. Bu altyapıdan çocuklar yetiştireceğim ve ileride bu çocuklarla oynayacağım diye bir hedef koydum. Bu hedefi zamanla Çetin Berkmen ve Ergin Gömüç’e anlattım. Ancak bir şartla bu gerçekleşebilir dedim. İkisinin kurduğu yazlık bir site vardı (Darka/İznik). O sitede bu genç çocuklarla bir kamp yapmak istedim. Projemi anlattım. Kabul ettiler ve imkanlar için seferber oldular. Sitenin içinde her imkan sağlandı. Biz iki buçuk ay kamp yaptık.

Yavuz Şeremetoğlu gibi Yalçın Granit gibi camianın önde gelen isimleri de  çok destek verdi. Sürekli bizimle birlikteydiler.

Günde 3 idmanla tüm yaz boyunca çalışan gençler bir altyapı hamlesinin nüvesini oluşturuyorlardı. Darüşşafaka kısa süre sonra bu gençlerle yeni bir ufka yelken açacaktı: “Bu kamp sayesinde iyi bir takımın temelleri atıldı. Günde 3 idman yapıyorduk. Sabah 5.30’da kalkıyorduk kros yapıyorduk. Ağırlık çalışmaları için bir merkez kurmuştuk orada da ağırlık çalışmalarını yapıyorduk. Sonra da fundamental çalışmalar yapıyorduk. Daha sonra birinci lige çıkan ve birinci ligde tutunan Darüşşafaka’nın temelleri bence o dönem bu kampta atıldı. Yıldız ve genç takımlarda artık ilk üçe girmeye başladık. Her takımı yenebiliyorduk ve bu kısa zaman içinde gerçekleşti. Ardından, Darüşşafaka ikinci ligde mücadele ederken kötü günler geçirmeye başladı. Yönetim bana A takımı çalıştırmam yönünde bir teklifle geldi. Ben altyapıyı da bırakmak istemedim. Çünkü yetiştirdiğim gençlerle bir idealim vardı. Onlarla oynamak istiyordum ve onlarla Darüşşafaka’yı birinci lige çıkarmayı hayal ediyordum. Yönetim önerimi kabul etti. Ben hem A takımı hem de altyapıyı çalıştırmaya devam ettim. Ancak Darüşşafaka’nın şartları zordu. Ben göreve başlayana kadar işler iyi gitmemişti. Ekonomik  olarak biraz geri çekilme başladı. Ben de altyapıdaki çocuklarla devam ettim. Zaten planım da buydu. Bu camiada bir motivasyon kaynağı oldu. Camia ekonomik olarak da destek vermeye başladı. O dönem Yavuz Şeremetoğlu gibi Yalçın Granit gibi camianın önde gelen isimleri de  çok destek verdi. Sürekli bizimle birlikteydiler.

Birinci ligin yeni takımı Darüşşafaka

Altyapıdan birlikte yetişen, hevesli, iyi antrenman yapan oyuncularla bu takımlar arasından sıyrıldık

Gençlerle uzun yıllardır çalışıyorduk. Bir hava yakaladık. Birkaç takviye ile güzel bir kadro kurduk. Mesela Candan Tekin’i transfer ettik. O kadronun en önemli isimlerinden biriydi. Onun transferini de Çetin Berkmen ve Ergin Gömüç  bitirmişti. Candan’ın çok büyük katkısı oldu. Saha içindeki antrenör gibiydi. O sene çok zor bir yıldı ayrıca. Çünkü yatırım yapan çok sayıda takım vardı. Biz ise altyapıdan birlikte yetişen, hevesli, iyi antrenman yapan oyuncularla bu takımlar arasından sıyrıldık. Darüşşafaka uzun yılların ardından yeniden birinci ligdeydi.

Hayatımın hatasını da bu dönemde yaptım

Artık Darüşşafaka da Serdoğan Ersözlü de yeniden birinci ligdeydi. Basketbol hızla değişiyordu ve yabancı basketbolcular liglerde boy gösteriyordu. Darüşşafaka ekonomik koşullarını ve kadrosunu koruyarak birinci ligde yoluna devam etmek istiyordu. 

Birinci ligde de aynı kadroyla devam ettik. İki yabancı aldık sadece. Ancak burada şunu belirtmeliyim ki hayatımın hatasını da bu dönemde yaptım. Aslında doğrudan benim hatam değildi. Başkalarının önerisiydi ama ben de kabul etmiştim. Kabul etmemeliydim. Candan Tekin’e basketbolu bıraktırdık ve benim yardımcılığımı yaptı. Orada da katkısı çok oldu ama sahadaki gibi olmadı. Bunu hep söylerim.  Ancak o dönemde de başarılı olduk. İlk senemizde play-off yaptık. Maçları Abdi İpekçi’de oynuyorduk. Darüşşafaka Fatih’ten çıkmamıştı hala. Antrenmanlarımızı Fatih’te yapıyorduk. Çetin Berkmen’in bir projesi olarak Maslak gündeme gelmişti.

Bir Avrupa Kupası maçı öncesi

Darüşşafaka’yla yollarımız tekrar kesişti.

Birinci ligdeki ilk sezonda play-off yaptık o sezonun sonunda Darüşşafaka’dan ayrıldım. Ardından Bakırköy’de çalıştım. Maddi imkanları çok sınırlıydı, çok düşük bir bütçeyle ligde tutunmaya çalıştık. Son maçta, oyuncular, maaşlarını alamadıkları için maça çıkmadılar ve puanımız silinerek ligden düştük. Üzücüydü. Ben ardından bir süre çalışmadım. Sonra Kuşadası’ndan bir teklif aldım. Kuşadası ilk defa birinci lige çıkmıştı. Küme düşmemeye oynuyorlardı. Orada güzel günler geçirdik. Ligde tutunduk. İyi geleceği olan bir kulüptü. Ancak bu tür kulüpler belediye başkanlarıyla ayakta kalıyordu. Seçimler oldu, belediye başkanı değişti ve yeni gelen belediye başkanı kulübü kapattı. Çok başarılı olabilecek bir kulüp kapanmış oldu böylelikle. Bir süre sonra Darüşşafaka’yla yollarımız tekrar kesişti. Ve yine aynı şekilde… Ali Kahyaoğlu’ydu başkan. Getirdikleri teklifte bana altyapı koordinatörlüğünü öneriyorlardı. Güzel de bir teklifti. Ancak onlara: Teklifiniz çok güzel ama benim gönlüm A takımda dedim. Darüşşafaka da o sezon lige iyi başlamıştı. Sonra bir anda kötü bir dönem başladı. Üst üste çok maçlar kaybedildi. Bu defa Darüşşafaka bana A Takım antrenörlüğü teklifiyle geldi. Bu defa kabul ettim ve takım kısa sürede toparlandı. Üst üste maçlar kazandık. Takım tırmanışa geçti.

Darüşşafaka’nın altyapısı sürekli iyi çalışan bir haldeydi.

İkinci Serdoğan Ersözlü döneminde Darüşşafaka’da şartlar değişmişti. Kulüp ve okul Maslak’taki yeni tesislere taşınmıştı. Darüşşafaka’nın kendi salonu vardı ve Avrupa’da da iyi maçlar çıkaran bir takım haline gelmişti. Tüm bunlara rağmen bütçe zorlukları aynen devam ediyordu. Ligin en düşük bütçeli takımıydı. Ancak rota belliydi: Altyapı.

Bir sonraki sezon bütçemiz yine kısıtlıydı. Ligin en düşük bütçesine sahiptik. Bir sezon önce küme düşme korkusu bir an oluşmuştu. Yönetim bu nedenle transfer yapmak istiyordu ancak elimizdeki oyuncular da iyiydi. Öyle aman aman da bir bütçemiz yoktu. Darüşşafaka’nın altyapısı sürekli iyi çalışan bir haldeydi. Maslak’a geçilmişti, imkanlar da artmıştı. Candan Tekin altyapıdaydı ve iyi oyuncular yetiştiriyordu. Ben transfer yapmak yerine elimizdeki oyuncularla oynamayı tercih ettim. Yabancılar dışında bir tek Nihat Mala’yı aldık. Takıma ağabeylik yapmasını istedik onun da. Altyapıdan yetişen çocuklarla güzel bir takım oluşturduk. Bu dönemde çok iyi bir hazırlık dönemi geçirdik. O dönemki yönetimin sağladığı bir şeydi bu. Bize büyük katkısı oldu. Biz lig başlayana kadar 20’ye yakın hazırlık maçı yaptık. Bunların hepsi yurtdışındaydı. Hollanda, Polonya, Yunanistan ve İsrail’de turnuvalara katıldık. O sene herkes düşmeye aday olarak bizi gösteriyordu. Hazırlık maçlarında da mağlup olmuştuk çoğunlukla. Ama bir sistem oturtmaya çalışıyorduk. Ligle birlikte bunu görecektik. Çocuklar için de deneyim açısından son derece önemliydi. Bu takıma çok da iyi yabancılar aldık. Steven Rogers, Okunskyy ve Alex Jensen takıma çok katkı sağladı o dönem.

Ligin ilk maçı Beşiktaş’laydı. Tek sayı farkla kaybettik. O maçı da kaybedince her şeyi değiştirelim fikri ortaya çıkmaya başladı. Ben ısrarcı oldum. Çünkü takıma güveniyordum. Candan ve kondisyonerimiz İsmet Abi çok destek verdi bana. Gizli kahramanlardır diyebilirim. Art arda maçlar kazanmaya başladık. İlk devredeki geriye kalan tüm maçları kazandık. Avrupa’da da iyi gittik. O sezon, normal sezonu averajla üçüncü sırada bitirdik. O dönem yurtdışındaki gazetelerde de haber oluyorduk. Ligdeki tüm takımları yendik. Çok güzel günlerdi. O takımdan Okunskyy ve Alex Jensen çok iyi transferlerle takımdan ayrıldı. Steven Rogers ekonomik nedenlerden dolayı gitti ve yeni yabancı oyuncular alarak mevcut kadroyu da koruyarak yeni sezona başladık. Yeni sezonun ilk 5 maçında 4 galibiyet aldık. Kaybettiğimiz maç ise ligin güçlü takımlarından Ülkerspor’aydı. İlginç bir şekilde beni başarısız gördüler ve ayrılmamı istediler. Ancak ondan sonra da Darüşşafaka da işler pek iyi gitmedi.

Ersözlü’nün söz ettiği sezon başı yurtdışı kamplarından biri. Zadar.
Sezon öncesi bir dergi röportajı

Başkan takımın istatistiklerine bakıp oyunculara idman yaptırmaya kalktı

Darüşşafaka maceram böylelikle sona erdi. Ondan sonra basketbolun içinde kalmaya devam ettim. Tekel birinci lige çıkmıştı ve küme düşmek üzereyken ben göreve geldim. Play-off’lara katıldık. İkinci yıl da orada devam ettim. Orada çok ilginç şeyler yaşadık. Başkan, takımın istatistiklerine bakıp idman talimatları veriyordu. Ben de buna itiraz ettim haliyle. Komikti ve bence hikaye kitaplarına bile girebilir ( gülüyor). Tekel’den ayrıldım. Sonra başkan değişince yine Tekel’e döndüm. Toplamda 3 yıl orada çalışmış oldum böylelikle. Ancak güzel günler geçirdim orada da. Tekel’den sonra da Ercüment Sunter’le çalıştım bir yıl Mersin’de. İTÜ’de teknik koordinatörlük yaptım. Ardından yine Darüşşafaka gündemim oldu. Ekrem Menun Darüşşafaka’yı çalıştırıyordu. Düşmek üzereydi Darüşşafaka. Ben de İTÜ’de teknik koordinatörlük yapıyordum. Darüşşafaka’dan teklif aldım ancak İTÜ beni bırakmadı. İTÜ’de kaldım.

Serdoğan Ersözlü bugün deneyimli bir antrenör olarak aktif görev almasa da hala basketbolun içinde.

Basketboldan uzak kalmıyorum. Ara ara yine teklifler geliyor. Ancak artık bir çok şeye dikkat etmemiz gerekiyor. Yatırım, maaşların zamanında yatması, altyapı vb şeyler çok önemli. Onları inceliyorum tekliflerde. Antrenörlükten çok büyük paralar kazanan bir insan olmadım. Ama iyi kazandığımı düşünüyorum yine. Basketboldan bu anlamda bir sıkıntım olmadı. Şu anda da güncel basketbolu yakından takip ediyorum ama çalışmıyorum şu sıralar. Dünya çok küçüldü. Herşeyi yakından takip edebiliyoruz artık. Hala seminerlere gidiyorum. Gençliğimde Tofaş’ta çalışırken İtalya’ya bir eğitime gitmiştim. Orada çok şey öğrendim. Antrenman ve altyapıyla ilgili. Bu eğitimin faydaları çok oldu. Aydan Siyavuş o dönemde bundan çok söz ederdi. Şimdi bakıyorum 1978’de Türkiye için bu çok yeni bir şeydi. Ama o günden bugüne de çok şey değişti.

Darüşşafaka takım kadrosu

Darüşşafaka altyapısından vazgeçemez

“Darüşşafaka altyapısından vazgeçemez. Buradan oyuncu yetiştirilmesi projesinden vazgeçilmemeli. O dönem bizim kurduğumuz sistem devam etseydi, süreklilik olsaydı, şu an çok rahat edebilirdi. Öğrencilerle bütünleşmek lazım. Biz antrenman yaparken, öğrencilerin salonun içinde olmasına, oynamasına izin verirdik. Hatta yabancı oyuncular garipsemişti başlarda. Ancak onlara bunu anlatırdık. O çocuklar bizim parçamız ve takımın içindeler derdik. Bir süre sonra onlar da alışırlardı ve bundan mutlu olurlardı. Darüşşafaka’nın havası buydu.”