Hakan hem efendi, hem kararlı, hem organizatör, hem lider, hem duygusal, hem mantıklı, hem genç, hem mahalledeki çocukları sosyal sorumluluk çerçevesinde düşünecek kadar olgun; hem anlatmakta, hem dinlemekte iyi. Maçlarda ateşli genç grubu olumlu yönlendirmek için elinden geleni yapıyor. Bir maç sonrası, “Bravo Hakan son 3 dakikaya kadar hiç küfür edilmedi, edildiğinde de engellemeye çalıştın,” diye aradığımda, “abi biz de tam onun toplantısını yapıyorduk çocuklarla,” diyen bir disiplinde… Telefonla arayıp sana geliyorum deyince çok mutlu oluyor. İsmail’le yeni açtıkları büfede buluşuyoruz önce. Hep bir şeyler ikram etmek istiyorlar ama bu seferlik soda içip bir dahaki sefere aç gelmeye söz veriyorum. Maç öncesi nasıl hazırlandıklarını heyecanla anlatırken, ilgili bütün mekanları geziyoruz : doğduğu ve yaşadığı ev, buluşma noktaları internet kafe, pankartları hazırladıkları Derbent Güzelleştirme Derneği, maç öncesi toplandıkları ‘yukardaki meydan’… Bu arada meydanın yanında nefis bir orman olduğunu görüyor ve şaşırıyorum. O da başka bir ziyaretin keşfi olsun. Şimdi gelin, Darüşşafaka Maslak Yerleşkesinin komşu mahallesi Derbent’ten, takımın güçlü destekleyicisi grubun lideri Hakan’ın gözünden bakalım bir de spora, hayata ve Daçka’ya…

 

(Başlıktaki resim : 2013 – 14 sezonu, şampiyon olarak Birinci Lige çıktığımız İBB maçı sonrası Abdi İpekçi’de Hakan ve Metin Türen şampiyonluk kupasıyla)

60 minik sporcu
Eskişehir Açık Öğretim Fakültesi Kamu Yönetimi öğrencisiyim. Aslen Elazığlıyım ama doğma büyüme Derbent’liyim. Ailemle beraber yaşıyorum. Bir erkek kardeşim bir de ablam var. Erkek kardeşim Derbent’te internet kafe işletiyor. Tabi maç günleri kafeyi kilitleyip hepimiz maça geliyoruz. Ablam Diyarbakır’da öğretmen.

hakanbayramoglu-09
Hakan çalıştırdığı Derbent kız futbol takımıyla

 

Sporu çok seviyorum. Yaklaşık 20 senedir Derbent Spor Kulübünün futbol antrenörlüğünü yapıyorum, 60 minik öğrencim var.. Amacım onları spora yönlendirmek. He birde kız futbol takımımız var onun da hocalığını yapıyorum, böyle muhitlerde kolay değil ama bana güveniyorlar. Kızlar da yaklaşık 23 kişi. Bunları yaparken maaş almıyorum. Hani belediyelerin ve kaymakamlıkların sosyal sorumluluk projeleri vardır ya işte ben sosyal sorumluluk olarak görüyorum bu işi, tüm heyecanımı ve zamanımı onlara harcıyorum. Tek isteğim çocukları kötü alışkanlıklardan uzak tutup, spora yönlendirmek.

Seni Daçka Derbent grubunun başında örnek bir yönetim yapmaya çalışırken görüyoruz. Nerden çıktı? Nasıl başladı bu tribün liderliği ?

hakanbayramoglu-11
Beşiktaş maçı öncesi ‘son kontroller’…Arkası dönük olan Hakan.  2014

Yaklaşık 20 sene önce mahallede futbol oynarken arkadaşlar geldi, Darüşşafaka-Ülker maçı var gel dediler. O maçta virüsü aldım şimdi bırakamıyorum 🙂 Elimden geldiğince kardeşlerime tribünde abilik yapmaya çalışıyorum.

Söylediğim gibi o gün bu gündür Darüşşafakamızın maçlarına gidiyorum. Başkanımız Ali Kahyaoğlu, müdürümüz Niyazi Turan’dı. Oyuncularımız doktor Orhan Güler, “kara” Murat, Ömer Kahyaoğlu, Mehmet Kahyaoğlu, Sean Green, Ansley; mükemmel kadro… O zamanki kadroda oynayan oyuncular bizlere arkadaş gibi yaklaşıyorlardı. Bizlerle şakalaşıyor, antrenmanlarda bizlerle sosisli sandiviçine iddaya giriyorlardı. Bu havayı yine yaratmak isteriz.

hakanbayramoglu-04
Yeni büfede Hakan ve Öktem

Eski mezun abilerle aramız çok iyiydi. Konuşur, dertleşir onlardan fikirler alırdık. Yine maçlarda görüşüyoruz. Bütün yönetici abilerime de teşekkür etmek isterim. Bizleri tanıdıktan sonra güler yüzlerini bizlerden esirgemediler. Parentez açmak gerekirse Ümit Başkırt Başkanıma ve yönetimine teşekkür ediyorum. Bizler şu an maçlara gelmeye devam ediyorsak onun ve yönetim kurulunun sayesindedir. Ve herkes şunu bilsin ki bizler o salonda olduğumuz süre zarfında Daçka, Daçka, Daçka diye tezahürat yapmaya devam edeceğiz.

Neden Derbent Texas ?

Bizim arkadaşların çoğunluğu öğrenci. Yaş grubu 19-20,  hepsi aslan parçasıdır. Hiç bir zaman arkadaşlarını ve değer verdiği insanları satmaz sert ve mert çocuklardır. İsim ne olsun derken – gerçi Bursa’da Texas grubu vardı ama pek kullanmıyorlardı – düşündük çeşitli isimler… o sıralar bu semtler biraz Texas gibi, belki onun da etkisiyle Texas adını benimsedik 🙂  Mücadeleci falan anlamına.

Bu işin güzel ve zor tarafları nedir ?

hakanbayramoglu-10
18 Kasım 2014, DSK 100. Yıl Gecesi, Marriott Hotel, Şişli.

Güzel tarafı her maçın başında yaşadığım tarifi anlatılmaz duygu. Kendimi bu takımın bir parçası olarak görüyorum. Hele deplasman maçlarında bizlere ayrılan bölümden astığımız Darüşşafaka bayrağı, yeşil-siyah atkılarımızla rakip takıma ve taraftarına bu takımın bir seyirci grubu olduğunu, Daçka’nın yalnız olmadıklarını hissettirmek çok güzel bir duygu. Bir de sizler gibi abileri tanımak bu işin en keyifli yanları…

Zor tarafı seyircimize, yönetici abilere kendimizi anlatamamamız. Ön yargı çok kötü. Mesela her sene yeni yönetici abilerimiz görev değişikliği yapıyorlar başkanlar değişiyor. Kendimizi onlara  ifade edene kadar sene sonu geliyor. Hop yeni yönetici abiler… Bizlerden uzak duruyorlar. Halbuki yanımızda olsalar, çayımızı içmeye gelseler sorunlarımızı dinleseler, o salonu ağzına kadar doldururuz… O potansiyel Derbent’te var.

 Mustafa abi gönlümüzü aldı

Bir ara Efes’in 4-5 maçına gittik, destek verdik. O dönem Efes maçlarını bizim salonda (Darüşşafaka Ayhan Şahenk Spor Salonu) oynuyordu. Bizlerin üzerinde çok büyük baskı vardı. Tribünde öğrenci kardeşlerimizle bizim aramıza sınır koymuşlardı. Yaklaştırmıyorlardı sanki bizler insan değiliz, virüslü insanlarmışız gibi muamele yapıyorlardı. Güvenliklerin bizi antrenmanlara sokmamaları falan. Zaten yapı olarak da duygusal bir yapıya sahip olmam bu olayın başlamasına sebep oldu. Ta ki Efes Pilsen – Darüşşafaka maçına kadar… Maçın başlamasıyla oturduk yerimize dilimiz tutuldu sanki; Efes diye bağırmadık bir beste söyledik :

Hani o deplasmana taşındığımız günler

Hani o Beykoz’larda taşlandığımız seneler

Hani, Antalyalar’da mahsur kaldık salonda

Herşey senin uğruna şanlı Darüşşafaka

Maçın devre arası oldu. Şakir abinin kantinine gittik, oturduk. Yönetici Mustafa (Uğur Demirci) abimiz geldi. Hakan ne yapıyorsunuz, bu takım sizin takımınız destek olun bizler sorunları konuşarak çözeriz dediler. Biz de maçın ikinci yarısında kırgın olduğumuz takımımızın yanında olduk. Biz her maçı kazanan bir takımın seyircisi olmak istemedik. Biz tribünde Daçka diye bağırdığımızda sağdan soldan Daçka diye bizlere eşlik eden İsmail (Atasoy) abi, Erdinç (Ergenç) abi, eski okul müdürümüz Azmi (Özkardeş) abi  sayesinde hissettik ki biz bu tribünün parçasıydık ve biz bu şekilde büyüdüğümüzün farkına vardık.

hakanbayramoglu-07
Birazdan tribünler şenlenecek

 

100 ekmeği öde, çorbalar bizden olsun !

Özellikle deplasmanlara ilişkin çok anı var…Hiç unutmam Altay-Darüşşafaka maçı; bizim maçtan önce aynı salonda Karşıyaka-Efes Pilsen maçı. Çok hararetli bir ortam. Maçı kazandık. Yemek yaptıracağız, emniyet izin vermiyor, hemen salonun önünden hareket etmeniz lazım diyor. Yemek işini yolda halledersiniz dediler çıktık yola hiç bir yerde yemek bulamıyoruz. 50 kişiyiz, çektik bir tesise çorba içeceğiz, garsona 50 çorba dedik, tabii bayağı acıktık maçtan çıkmışız, çorbasını alan 2 ekmek alıyor. En son ben hesap ne kadar dedim kasiyere, abi çorbalar bizden olsun siz ekmeklerin parasını verin demişlerdi, çok gülmüştük :))

hakanbayramoglu-08
Haydi bastır Daçka !

 

Ankara’ya maç bittikten sonra varabildik !

Yine bir gün Ankara deplasmanına hareket edeceğiz. rakibimiz Türk Telekom. Maç saat 17:00’de başlıyor. Sabah 08:00’de yola çıktık. İstanbul’da soğuk, hafif karlı bir gün… Bolu dağını tırmanıcaz, polis önümüzü kesti zincir takın dedi otobüse, şoför  takmadı zinciri yola devam ettik. Bolu dağının ortasında kar tipi bastırdı. Şoför bu sefer zincirleri takmak için araçtan indi. Ben hayatımda böyle bir soğuk görmedim. Şöför zincirleri taktıktan sonra resmen buz tuttu. Neyse yola devam ediyoruz. Şoför bir yandan aracı kullanıyor. Bir yandan da gitmeyelim geri dönelim, bu şartlarda Ankara’ya gidemeyiz diyordu. Biz ise hayır ölmek var, dönmek yok; bizim biletimiz Ankara’ya kadar, devam et diyorduk. Çok geçmeden kulübümüzün müdürü Niyazi Turan abimiz aradı. Şoförle konuşuyorlar. Şoför ona Ankara’ya bu şartlarda gidemeyiz, yollar çok kötü her tarafta kar tipi var dedi. Niyazi abi de o zaman İstanbul’a geri dönün dedi şoföre, şoför de hemen yoldan döndü, tekrar İstanbul istikametine çevirdi otobüsü.  Tabii bizim moraller sıfır. Şoförle tartışıyorduk. Çok geçmeden Bolu dağında yol kapandı. İstanbul’a da dönemiyoruz. Ben indim otobüsten arkamızdan gelen araç şoförleriyle konuşuyorum Ankara yolunu soruyordum, gidebilir miyiz diye.  Otobüsün Ankara’ya gidebileceğini söyleyince tekrar şoförümüzü ikna ettik. Dönüş yaparak Ankara’ya doğru yola koyulduk. Artık gözümüz saatte, hadi şoför acele et, maça yetiştir bizi derken yanımızdan Mercedes o403 marka bir otobüs bizi geçti, ben şoföre bak herkes gaza basıyor, hadi sende bas dedim. İnanır mısınız çok geçmeden bizi geçen otobüs yoldan çıkmış yan duruyordu. Düşünün kocaman yol otoban tek araç biziz, bir rüzgar esiyor, yol görünmüyordu… Hatta bir kere araç yoldan çıktı, şoför zor kontrol etti…

Öndeki pembe evde 1978’de doğdum, arkadaki sarı evde yaşıyoruz

Otelin hali

Sonunda  Ankara’ya vardık ama saat 19:00’du salonun önüne geldiğimizde, 11 saatte Ankara’ya varmıştık. Maç bitmiş, takım yenilmişti. Herkes bizim otobüse bakıyordu. Bizim otobüs buz içindeydi, dumanlar yükseliyordu… Otobüse bindim, hadi İstanbul’a hareket edelim dedim. Şoför ben hayatta bu gün dönmem dedi. Çok geçmeden Niyazi abi yanımıza geldi. Sizleri otele  yerleştireceğiz, yarın sabah yola çıkacaksınız dedi. Otele geçtik. Sabah kahvaltıdan sonra İstanbul’a doğru yola çıktık. Unutulmaz bir gün geçirdik, otelin o akşamki halini siz düşünün 🙂

 

GS maçı heyecanlıydı

Galatasaray-Darüşşafaka maçı, maç deplasmanda. Derbent meydanında toplandık. Otobüs bekliyoruz. Deplasmana gitmek için yönetici abilerimizden biri aradı ve maça otobüs kalkmayacak dedi. Ben de arkadaşlara söyledim. Herkes çok üzüldü tabii. Kendi aramızda konuşurken biz kendi imkanlarımızla gidelim dedik. Mahallemizden bir abimizin servisini kiraladık. Ama kiraladığımız araç 18 kişilik biz 50-60 kişiydik. Ayıklama yapıp 18 kişilik araca 30 kişi bindik çıktık yola. Biz salonun önüne geldiğimizde maç başlamıştı.

Yan koltukta Daçka forması

Bizde bilet yok. Kendi imkanlarımızla ve kapıdaki güvenlik arkadaşın yardımıyla salona girdik. İlk yarı bitmek üzereydi, Daçka gerideydi. Bizim bencin arkasına oturduk. Formamız ve atkılarımız montumuzun altındaydı. Ve kimse bizim Daçkalı olduğumuzu fark etmedi girerken. Salon fuldü. İkinci yarı başladı, Galatasaray farkı açmaya başladı. Ben montlarımızı yavaş yavaş çıkaralım dedim. Ve bir sessizlik esnasında Daçka, Daçka Daçka! diye bağırdık. Vay efendim salon karıştı !.. Sanki çok kötü bir tezahürat yaptık. Sadece Daçka diye bağırdık. Polisler kalkanlarını alarak bizim etrafımızı çevirdi. Maçı tv canlı veriyor. Karşı tribünden bizim tribüne doğru Galatasaraylılar koşmaya başladı. Maç durdu. Biz bağırmaya devam ediyoruz. Ama Galatasaray taraftarı maçı bıraktı. Sadece bize bağırmaya devam ettiler. Maçı son saniyede kaybettik. Polis önce sizi çıkaracağız dedi. İki çıkışı vardı salonun bizi bıraktılar  aynı anda Galatasaraylıları da bıraktılar  karşı karşıya geldik. Galatasaraylılar 500-600 kişiydi. Biz 30 kişiyiz, hemen çocuklara bağırdım geri çektim bizim çocukları polis tekrar barikat kurdu. Grubun dağılmasını bekledi, onlar dağılmadı ilerde bizim çıkmamızı bekliyorlardı. Ali Kahyaoğlu başkandı, yanımıza geldi ve komisere bu çocukların kıllarına zarar gelmesin dedi. Ben 19 yaşlarında falandım. Şimdi düşünüyorum, servis aracı sevdiğimiz bir abinin, binsek servisi taşlayacaklar camlar kırılacak yarın aracın servisi var, sıkıntı. Gittim komiserin yanına komiserim aracı taşlayacaklar dedim. Şöyle bir fikrim var siz de onaylarsanız, sizin polis minibüsüne binelim, bizim servis arkamızdan gelsin Ataköy’den çıkalım polis minibüsünden iner, kendi minibüsümüze bineriz dedim. Önce baktı yüzüme tamam öyle yapalım dedi; bindik eski Ford marka polis minibüsüne çıktık yola. Galatasaraylılar yolu kapatmış ilerde bekliyorlardı. Ben polise bak bu aracı da taşlıyabilirler sirenleri çalıştır dedim. Olur mu ya polis aracını taşlayamazlar dedi. Sonra yoksa taşlarlar mı dedi sirenleri çalınca yolu açıp kaçtılar ilerde servisimize geçip mahallemize döndük.

hakanbayramoglu-06
Çocuklar minik futbol takımı oyuncularımız. Daha önce bir yılbaşı kutlaması yaşamayan çocuklarla ilk yılbaşı eğlencemiz, hoşlarına gitti geleneksel oldu. İsmail’i Noel Baba yaptık. Ben marketten süs eşyaları falan aldım, çok eğlendik. Güzelleştirme Derneği Lokali, 2011.

 

5 kişiyle maçı aldık 🙂

Son olarak bir tane daha anlatayım. Yine deplasmanda Galatasaray Daçka maçı, salon Ataköy. Yine maça gideceğiz diye sevinirken son dakika haber, maça seyirci gelmeyecek dediler. Bizim bir abinin küçük arabasına 5 kişi binip çıktık yola, salona girdik. Galatasaray çok formda ve salon dolu. Herkes ayakta. Daçka geride. Biz 5 kişiyiz. Ama 10 kişiye bedeliz, sağlamız yani 🙂 Neyse devre oldu. Emniyet müdürü vardı ona gidip biz bağıracağız, biz Darüşşafaka’lıyız  yer gösterin dedim. Polis bize bakıp alaycı bir tavırla siz mi bağıracaksınız 5 kişisiniz olmaz dedi. Biz de peki siz bilirsiniz deyip ayrıldık. Oturduk bizim bencin arkasına. Galatasaray baya öndeydi. Son çeyreğe girdiğimizde Cevher Özer smacı basıp da Faruk arkadaşım ayağa kalkıp “oley be!” diye bağırınca ortalık karıştı. Karşı tribünden bozuk para, hiç unutmam dolu bir ayran kutusu, ellerine ne geçerse atmaya başladılar. Maç durdu. Devre arasında konuştuğum emniyet müdürü koşarak bulunduğumuz yere geldi. Hemen etrafımızı çevirmeye kalktı ama Galatasaray’lılar hemen üstümüzden bize tekme sallamaya kalktı. Biz de sırtımızı bir birimize verdik karşılık veriyorduk. Polis taşkınlık yapan Galatasaraylıları birer birer salondan dışarı çıkartıyordu. Maç tekrar başladı bizim takım coştu. Hemen hemen her baskette bize bakıyor oyuncularımız. Biz 5 kişi tezahürata devem ediyorduk. Son saniye basketiyle maçı kazandık. Bizi görmeniz lazım ! Galatasaraylı bir kaç yönetici yanımıza gelip sizin yüzünüzden yenildik dedi. Ben de onlara biz düşman değiliz ve ağzımızdan kötü bir söz çıkmadı dedim. Daçkalı eski mezun yaşlı abilerimiz gelip sırtımızı sıvazladılar  ve hiç unutmam “siz deli yürekli gençlersiniz, Galatasaraylı yöneticileri bırakın siz aslansınız aslan” dedi. Bizi polisler  salonun içine aldı  ve  takımın soyunma odasına götürdüler, takımın otobüsüyle mahallemize döndük.

hakanbayramoglu-12
Banvit maçı için deplasmana Bandırma’ya gitmiştik, az farkla yenildik. 2010 olabilir. Ortada çömelerek duran Hayri Cem abi.

 

Tirbün lideri olarak taraftardan beklentilerin ?

Lisede okuyan kardeşlerimizden tek isteğim gene taraftar gruplarını yani Daçka-liseyi kurup yanımızda olmaları. Eski mezun abilerimiz zaten maçlara geliyor,  onları çok seviyorum. Biz Daçka diye bağırınca bize destek olsunlar. Maçlara  gelen Doğuş çalışanları ve diğer Daçka seyircileri hep birlikte “yeşil-siyah-şampiyon-daçka !” tezahüratı ile ortalığı inletelim. Maçlarımızda Derbent Texas gurubu, Daçka-lise, mezun abiler ve Doğuş çalışanları ve tüm Daçka seyircileri çok güzel bir tribün kurup takımımızı, Daçkamızı desteklemek… Başka ne isteyebilirim ki ? Ha, şuna da değinmek istiyorum. Maçlara gelen Darüşşafakalı abilerimizden kardeşlerimizden Derbent taraftar grubumuzu hor görmemelerini isterim. Yanlışlıklarımız yok mu tabii ki de var,  ama her geçen gün daha sakin, her geçen gün daha misafirperver bir taraftar grubu oluşturmak hepimizin elinde… sizler de bizlere ailenizden biriymiş gibi davranırsanız, kıskanılacak bir taraftar, kıskanılacak bir aile ortamı oluşacaktır.

Seyirci desteği çok değerli

İşlerimin yoğunluğu nedeniyle bir süre çok istememe rağmen maçlara gelemedim. Dolayısıyla taraftar grubumuz maçlara gelemedi. O dönemde de takım üst üste çok mağlubiyet aldı. Takımın şiddetle galibiyete ihtiyacı vardı. O zamanlarda Mustafa (Demirci) abi vardı yöneticimiz, beni aradı. Derbentliler olarak gittiğimiz ilk maçı kazandık. 20 Ocak 2008’de oynanan Darüşşafaka- Alpella maçıyla takımımız çıkışa geçti. Sırasıyla Karşıyaka, Galatasaray, Kepez, Beykoz, Telekom ve Konya Selçuk takımlarını yenerek ligi 14. sırada tamamlayarak ligde kalmıştık. Bu saydığım maçların hepsine gittik ve  kazandık. Bu maçların içinde Antalya’da Kepez maçı ve Beykoz maçını unutamayız. Bu iki maçı kazanamasaydık o sene kümeye düşecektik.

En unutamadığım maçlardan bir tanesi

hakanbayramoglu-03
İşte İsmail. Yeni büfemiz hayırlı olsun !

26 Mart 2008’de oynanan Beykoz maçından biraz bahsetmek istiyorum. Kaybeden takım küme düşecek, kazanan takım rahat bir nefes alacaktı. İki otobüs kaldırdık mahalleden,  salonun önüne geldiğimizde atmosferi görmeniz lazım, polis kordonu altında tribündeki yerlerimizi aldık. Salonda bizleri önce hemen bizim bencin arkasına aldılar. Daha sonra Beykoz sporun yönetimi gelerek bizleri salonun en üst bölgesine aldılar. Mecburen polis baskısıyla kabul ettik. Maç başladı, yanımızda bizim sayımız kadar da polis vardı. Bir nefes aldırmadılar bize; bir yandan takıma sesimizi duyurmaya çalışıyor, bir yandan da polislerle mücadele ediyorduk. Tabii bu mücadele esnasında cep telefonumuzdan yaşadığımız, daha doğrusu yaşattıkları olayları videoya alıyor, resimler çekiyorduk. Polisler de elimizdeki telefonları alıp görüntüleri siliyorlardı. Hatta komiser, “Arkadaşlar sevinmeyin, zıplamayın, Beykozlular tahrik olur. Sizi bu salondan çıkaramayız” diyerek bizleri korkutmaya çalışıyorlardı. Neyse ben maça döneyim, ilk yarı 36-36 berberlikle sonuçlandı. Salon ağzına kadar dolu. İkinci yarı başladı. Yine maç kafa kafaya gidiyordu. Beykoz’un ataklarında yerimizde oturuyor, ayağımızın altında metal bir plaka vardı. Ona vurarak ses çıkarıp rakip takımın dikkatini dağıtıp potaya isabetli şut atmalarını engelliyor, biz topu kazandığımızda hemen ayağa kalkıp takımı destekliyorduk. Maçı kazandık.  Beykoz 80 – Daçka 85 … Maçın bitiş düdüğüyle birlikte oyuncularımızdan Soner ve Ceyhun bizim bulunduğumuz tribüne doğru koşmaya başladı. O sırada polis bizim oyunculara sevinmemeleri hakkında bir şeyler söylüyordu. Bir de bizlere yapılan baskıyı düşünün takımımız yenmiş sevinemiyoruz. Yaklaşık bir buçuk saat salonda oyuncularımız ve yöneticilerimiz ile  bekledik. Sonra otobüslere bindik. Otobüsün camlarını kırmışlardı. Önümüzde motorize polisler, arkada çevik kuvvet otobüsü arkada bizim iki otobüs, bizlerin arkasına oyuncuların otobüsü ve en sonda polis minibüsü kortej halinde Boğaz köprüsüne kadar bu şekilde gittik. Beykoz o sene küme düştü. Biz ligde kaldık.

hakanbayramoglu-01
Bu da kardeşim Hüseyin. İnternet kafenin önü. Birazdan Öktem abiyle mahalle turu.

 

Tekmelik olmayınca

Biz Derbentspor olarak federasyona bağlı bir takım değiliz. O yüzden de hep hazırlık maçı yapıyoruz. Sarıyer’de 20’den fazla amatör takım var ama benim oyuncularım kadar alt yapıda  oyuncuları yok. Onlar her yerden yardım alırlar, bizde o da yok. O minik çocukların her şeyi benim. Anıma gelince; Türkiye Futbol Federasyonu ve Ülker işbirliğiyle “herkes için futbol” adı altında bir turnuva düzenlediler. İsmi üzerinde herkes için futbol… Yani herkes katılabilir. Ben de minik takımımı bu turnuvaya soktum. Güzel de galibiyetler alıyoruz. Maçlarımız Fulya Beşiktaş tesislerinde oynanıyor. Rakibimiz Yıldızspor. Maç oynanırken, Yemen Ekşioğlu (o dönem istanbul amatör spor kulüpleri başkanı) sahaya girerek maçı durdurdu. Beni yanına çağırdı, hakemi yanına çağırdı. Bu maç oynanamaz, bu hangi takım dedi. Derbentspor dedim. Bu ufak çocukların ayaklarında tekmelik yok. Böyle maç olmaz dedi. Ben de ona bizim tekmelik alacak kadar paramız yok dedim. Görmüyor musun bazı oyuncularımın futbol ayakkabısı bile yok dedim. Bak dedim benim yedek kulübesine döndü baktı. Bizim yedek kulübesi görünmüyor. Çünkü yedek kulübesinde 20 minik oyuncum var. Kulübeyi kaplamışlar.  “Başkanım ben bu çocukları ormandan getirdim. Yarısı orada kaldı minibüs parasını kendi aramızda topladık da geldik, ne tekmeliğinden bahsediyorsun?” dedim. “Yani 20 tane tekmelik alacak kadar paranız yok mu?” dedi, yok dedim. “Tamam ben size alırım, yarın yanıma uğra,” dedi. Sabah erkenden yanına gittim, bana bir adres söyledi, gidip 20 tane tekmelik aldım geldim. Sonra televizyonda da reklamını yapmışlar, futbol federasyonu herkese yardım ediyor diye.

Boş zaman yok ki

hakanbayramoglu-14
İnternet kafede yazı için resimleri seçiyorum. 20 Ocak 2015

 

Pek fazla boş zamanım olmuyor. Okul, futbol takımı, Darüşşafaka Basketbol takımı ve işlerim arasında pek zamanım kalmıyor. Mesela maç olan Pazar günlerini ele alalım : Sabah kalkış 7.30. İşe gel, büfeye bak. 10.00 – 12.00;  küçüklerle futbol antrenmanı. 12.00-15.00, internet kafe. 15.00’den itibaren basket maçına hazırlık çalışmaları; çocukları  şöyle bir toplayıp “son kontroller” (Hakan maç öncesi konuşma ve telkin olayını böyle adlandırıyor), pankart, bayrak vb.nin hazırlanması, yürüyerek veya minibüsle salona gidiş. 17.00 – 19.00 maç, maç sonrası mahalleye dönüş. 19.00 – 24.00 büfe ve internet kafede nöbet… Maç olmasa da her gün buna benzer bir tempo var abi, pek boş zaman kalmıyor, ama sağlık olsun ben şikayetçi değilim, yeter ki Daçka hep galip gelsin !

ök/fa, ocak 2015