Onun coşku resmini yansıtmak kolay değil. Müthiş bir enerji ve kararlılık fışkırıyor adeta. Dilek’i tek başına 10 metrelik tekneyle Okyanus aşma kararını Darüşşafaka’da kızlar okusun bağış kampanyası ile birleştirince tanıdık. Rota Atlantik facebook sayfasından macerasını izlemeye başladık. Rota yazıp 1863’e sms ileterek kızlar kampanyasına destek verdik. Bazılarımız teknenin üzerine sınıf isimlerini yazdıracak bağışlarla yelkenine rüzgar oldu. 10 kız okusun diye yola çıkmıştı 2 kızınkine ulaşmak üzereyken denizin coşkusu onun güler yüzünü bir an dondurdu. Can güvenliği için yeni bir karar almak zorunda kaldı, Symina’sını sulara özgür bırakıp imdadına gelen Rus şilebi ile Rotterdam’a döndü. İstanbul AHL’de karşılamaya gittiğimizde ilk kez gördüm. Duygularını saklamaya çalışmayan samimiyetini ve yılmayan kararlılığını hemen fark ediyordunuz. İlk günlerin heyecanı geçtikten sonra aradım, portreni yapalım dedim. Heyecanla “Daçkalı kızlar da söyleşi yapacaklardı, birleştirebilir miyiz ?” deyince çok sevindim. Dilek Ergül, Darüşşafakalı kızlar ve Daçka birlikte, daha ne isterdik. Bu söyleşinin özellikle başlangıç bölümü Daçkalı gençlerle ortak yapıldı. Dilek, sorumlu, duyarlı ve etkileyici vatandaş kimliği ile her şeyi çok net anlatıyor. 8 Mart’ı en güzel temsil eden insanlardan biri O, gelin bu Mart ayında onun renkli kişiliğini tanımaya çalışalım.

Okyanus aşma fikri ailede nasıl karşılandı ?

Bu konuyla ilgili ilk başta annemle görüştüm, itiraz etti. Babam yapmasan daha iyi olur dedi. Ailenin tamamı itiraz etti, ben yapacağım diye inat ettim. Sonrasında destek verdiler, en başta aile desteği geliyor tabii. Ben zaten hayatım boyunca ailemi kırmamak için elimden geleni yaptım. Ama öyle bir dengeyi kurdum ki aynı zamanda kendimi de kırmadım. Yılmadım onları ikna etmeye çalıştım. Arkadaşlarım bile “eyvah! olmaz, dağlara tepelere tırmanacaksın bir şey olacak” diye korktular. Ama siz gene de önlemlerinizi ve iyi eğitimlerinizi alarak tabii ki bunu yapmalısınız, hayallerinizi gerçekleştirmelisiniz. Sonrasında param yetmeyince de birtakım sponsorlarla görüştüm. Sponsorluk işlerimi hallettikten sonra da kız çocukları projemi Darüşşafaka’ya açtım. İlk önce Sezin Hanım ve Yasemin Hanım ile görüştüm. Ben Darüşşafaka’ya gelirken sponsorluk için Darüşşafaka’yı kullanıyor soru işareti oluşmasın istiyordum insanların gözünde. Bu da çok önemliydi benim için, onun için her şeyi bitirip öyle geldim. Onlar da inandılar, güvendiler sağ olsunlar. Altı kez toplantıya aldıktan sonra beni, projemi kabul ettiler. Benimkisi bildiğim kadarıyla 151 yıllık Darüşşafaka tarihinde ilk kez dışarıdan alınan bir proje. İlk kez bireysel proje kabul ediyorlar. Bu da çok inanılmaz onur verici bir şey. Asıl okyanus o aslında, geçtik biz okyanusu. Ötekini sonra başaracağız artık.

Neden Darüşşafaka?

dilekergülkızlarla
Soldan : Nilay Özçelik (7A), Ceren İrvanalioğlu (7D), Dilek Ergül, Sinem Şengezer (7E). Darüşşafaka Cemiyeti İletişim Bölümü’ndeyiz. 18 Şubat 2015.

 

Çünkü benim okuttuğum kız çocukları var. Bu kız çocuklarıyla ben çok uzun zamandır birlikteyim. Ve Darüşşafaka gibi bir iki kurumun daha çocuklarla uzun soluklu birlikte olduğu fark ettim. Şimdi siz belki bilirsiniz, belki bunu yaşadınız, belki yaşamadınız. Fakir ailelerin çocukları, hele bir de anne-baba yoksa çocuklara işte Gaziantep’te, Trabzon’da, Artvin’de, Diyarbakır’da her yerde, bir koli kitap gidiyor. Diyoruz ki içimizi rahatlattık, her ay kitap gönderiyoruz. Hâlbuki hiçbir işe yaramıyor o kitap. Çünkü o çocuğun ne okumaya morali var, ne okula gidebiliyor. Kitabı okuyacak zaten bir hevesi yok. O çocuğu en başta kendi ailenizden birileri yapmanız gerekiyor. Kendi çocuklarınızdan ayırmamış olmanız gerekiyor. Ve bu kadar dürüst olmanız, o dürüstlükle de çocuğun iki sene, üç sene; kaç sene olacaksa olacağına inanması gerekiyor. Kendinize bakın, ilk geldiğiniz sene, ikinci geldiğiniz sene, sonraki gelişiminiz. Gelenlerin kimisi başarabiliyor, kimisi başaramıyor. O kadar zor ki. Darüşşafaka bunu başarıyor. Bakın hem sizin güveninizi kazanıyor, hem sizi bir hayale inandırıyor. Hem o hayalde motive ediyor. Hem de sizi yüzde yüz burs ile destekliyor. İşte bu yüzden Darüşşafaka. Çünkü benim yaptığım şey de benzeri bir şey. Elimden geldiğince o çocukların her şeyine kol kanat gerebilmekti. O yüzden Darüşşafaka, uzun soluklu sizlerle birlikte olduğu için.

Moral bozukluğu anları oldu mu ?

Bırakmak istediğim zamanlar oldu. Oğlumu ve eşimi çok özlediğim zamanlar oldu. Çok zor zamanlar oldu. Şimdi acındırmak da istemiyorum ama. Çok fazla hasta oldum, bir tas çorba istedim, kimseyi tanımıyorum marinada o zaman. Kime gideyim de söyleyeyim bana çorba yap diye. Benim alerjim var bir de, toz etraf. Oturup çocuk gibi ağladım. Cesaretim kırıldığı zamanlar oldu, ama “toparla kendini Dilek, yapacaksın Dilek !” diye kendimi motive ettim. Darüşşafakalı arkadaşlarla bir fotoğraf vardı çok üzüldüm o gitti diye, inşallah tekrar alabilirim o fotoğrafı. Arkasına yazmışlar “sen bizim okyanusumuzu geçtin bile” diye. Onlar hep bana güç kuvvet verdi. Gerçekten kuvvet aldım. Zaten çok güçlü kadınların olduğu bir aileden geliyorum ben. Oldu bir şekilde yani.

16 yaşından beri çalışıyorum

dilekkarsilama
Ailesi, sevdikleri, Daçkalılar Dilek’i kucaklıyor Rotterdam’dan İstanbul’a varışında. 25 Ocak 2015.

 

Yolculukta beni motive eden şey hayalime kavuşma isteğiydi. Artık proje beni aşmıştı ve herkes sizleri düşünerek bağış yaptı, beni değil, çünkü benim cebime giren bir paranın olmadığı belliydi artık. Kaza anında tabii ki korktum tabii ki endişelendim. Korkumu yenmeye çalıştım, yenmeyi başardım. Bazı kararlar aldım, doğru veya yanlış kendi kararımı aldım ve uyguladım. Denizcilik zaten öyle bir şey. Karar alıyorsunuz, sonra onu biraz daha muhakeme etme şansınız oluyor, o an biraz daha zor bir an oluyor. O yük gemisi beni görmeseydi başka yük gemisi görecekti, o an yaşanacaktı. Teknem belli bir miktar su alıyordu, enerji yetebildiği kadar dayanmaya çalışır, başka gemilere ulaşmaya çalışır veya hiç istemediğim bir şey, ailemi endişelendirmek istemedim EPİRB diye bir cihazımız var. EPİRB’in bir alarm düğmesi var basıyorsunuz, sizi gelip bir helikopterle alıyorlar. Onu hiç istemedim, çünkü çok büyük pahalı bir operasyon ve karşımda zaten bir gemi var seçimini orada yapabilirsin. O EPİRB ile bütün ailen ayaklanıyor. Benim eşimin telefon numarası var aranacak numaraların arasında. Artık ben kurtarılana kadar ne çekeceklerini düşünmek istemedim. O yüzden mesela eşimi her şey bittikten sonra aradım ben. “Telaşlanmayın böyle bir olay oldu, soğukkanlılığımızı koruyalım” diye aradım. Kendi hayaliniz peşinden gidin. Toplumun size dikte ettiklerini değil, önce siz varsınız, siz mutluysanız çocuklarınız mutlu, anneniz babanız mutlu, eşiniz sevdiğiniz mutlu. Kendi hayallerinizin peşinden gitmezseniz çok büyük ‘keşke’lerle yaşarsınız. Bu ille de denize çıkmak, dağa taşa tırmanmak değil, cerrah olmak da bir hayaldir. Kimsenin size “bunu yapamazsın” demesine asla izin vermeyin. Sizi kimsenin küçümsemesine izin vermeyin, çünkü ben bunu, lise mezunu, İngilizceyi kendisi öğrenmiş, hiç okul bitirmemiş, 16 yaşından beri çalışan biri olarak gerçekleştirdim. Bu da üniversite gereksiz demektir değildir.

Rota Atlantik ve denizle ilişki

Rota Atlantik bir slogan gibiydi. Kendi okyanusunu geç anlamında işte. Onu da Nasuh Mahruki’den çaldım. O da ‘Kendi Everest’ine tırman yazmıştı’ ben de ‘Kendi Atlantik’ini geç’ dedim. Onu da her yerde söylüyorum hakkını yemeyelim diye.

Küçüklük zamanlarımdan İzmir’deydim. Kendi babam vefat etti. Üvey babam da babam tabii, yani ayırmamak gerekiyor, annemle birlikte İzmir’de yaşıyorlar. İzmir’de zaten bütün ailelerin denizle ilişkisi var. Denize uzak olan çok nadir, dışarıdan göç etmiş aileler oluyor genelde. Zaten hep deniz kenarındasın. Güzelyalı hep deniz kenarı. O zamanlarda Güzelyalı’da yol falan yoktu. Apartmanların önünde kayık vardı. Tamam, yelkenci değildik, öyle kulüpler yoktu, ya da olan kulüplere biz gidemiyorduk zaten. Ama hep denizdeydik, öyle sevdim ben denizi.

Yelken sahibi olma sürecim şöyle başladı. Benim üvey babamla başladı. O küçük esnaftı böyle yılda üç dört tekne alır satar, arada motor, yelkenli. Öyle sevdim. Yelkenliyi daha güzel bir cihaz olarak tanıdım. Tanıdım ama babadan hiçbir şey öğrenemiyorsunuz. Çin’e gittim geldim ben, bir sene Çin’de yaşadım. 2008’de “tamam dedim ya bu iş böyle olacak. Ben Atlantik’i yelkenli ile geçeceğim.”

Gezmeye hep bayılırım

Benim bütün seçtiğim meslekler, gıda işi de tekstil işi de hep gezmeli meslekler. Çok enteresan bir çocuktum ben. Annem babam ne çekti benden. Küçükken “Allah’ım ne olur beni seyahatlere gönder. ” diye dua ederdim. Öyle seyahat meraklısıydım. Seyahat etmeyi çok severdim. Yeni insanlar göreyim, yeni yerler göreyim. Bana kıyafet alınınca memnun olmazdım hiç, o zaman da hep beni bir yerlere götürsünler çok isterdim. Her akşam bir komşuya gezmeye falan gidelim isterdim. Sonra deniz ve seyahate dönüştü. Tekne 2011’de hayatımıza girdi. Ondan sonra tekneyle hep bir yerlere gittik.

Açık denizlere çıkmak için olabildiğince kitaplar okudum, okuduklarımı elimden geldiğince uygulamaya çalıştım. Yaşadığım kazada da kendi eksiklerim vardı gördüm, mesela ikinci turda daha başka bir çalışma programı belirleyip, daha iyi çıkmayı planlıyorum.

Neden tek başıma ?

dilekergülbayrak
Rota Atlantik facebook sayfasında, 24 Kasım 2014 Öğretmenler Günü’nde bu resmi koymuş Dilek.

Tek başına çıkmamı belki de tam anlatamam. O kadar güzel bir duygu ki o. Çok huzur buluyorum tek başıma denizde. Onun hakikaten bir nedeni yok. Tamamen benim iç huzurumla ilgili bir şey. Ben öyle seviyorum. Can sıkıntısı olmuyordu, ben konuşuyordum Symina’yla, valla olmuyordu. Dalgalar, gelen geçen kuşlar, her şeyle konuşuyorsun. Özgürlüğe bak. Kendi istediğin saatte yemek yiyorsun, istediğin müziği dinliyorsun, istediğin ses tonuyla dinliyorsun altta vuran yok, istediğin saatte de uyuyorsun. Karşında bir tek deniz var. Uyum sağla, zorlama şansını. Mutlu ol.

Karnın acıktıkça yiyorsun. Uyku da, 2-3 saat gündüz, 2 saat gece. Gece daha az uyuyordum, gündüz daha çok uyuyordum, eğer gece ve gündüz seyir yapacaksam. Artık cihazları kuruyorsun yatıyorsun. Belli bir mesafeyi ayarlıyorsun. O daireye biri girdiğinde zaten çok yüksek sesli uyarıyor cihaz sizi. Ama tabii ki tek başına seyirin riskleri büyük. İki ya da üç kişilik seyirler daha güvenli, daha rahat. Zaten sizin için de daha eğlenceli seyirler. Amacım orada tek olmak falan da değildi. Bu sene biri geçsin ben yine seneye tek geçeceğim. O bir gün kendim için yapmak istediğim bir şey yani. Kimsenin rekoru ıvırı zıvırı değil, buna inandıramıyorum bazen insanları. Ben hakikaten kendi keyfime yapacağım bir hayali, bencillik hissettim, sonra çocukların okuması için de bir kampanyaya dönüştürmek istedim. Yani bunun denizcilik kısmı ayrı, toplumsal kısmı ayrı.

Eşim Ali benim heyecanımı çok paylaşan birisi. Avrupa’da bu aralar krizlerden dolayı, Hollanda’da da öyle, acayip uygun fiyatta tekneler var. Bütçemizin yettiği, ilk teknemizden biraz daha farklı, daha iyi seyir konforu olan bir tekne almayı düşündük. Ama ona da bir ara verdik şuan. Biraz sakinleşmek, önümü görmek istiyorum. Teknenin boyu 9 metreydi yenisi belki 1 metre daha büyük olacak.

Teknenin boyutlarının tek kişinin kullanımı için uygunluğu tartışılan konular arasında. 30-32-33 ‘feet’ler tek başına kullanımda daha rahat, idaresi daha kolay diye düşünüyordum. Ama bugün baktığında o kadar cihazlar, makaralar, vinçler falan icat edildi ki zaten, 40 feetlik bir tekneyi de artık insanlar tek başına kullanabiliyorlar. Uygun olmayan tekne yok, doğru olmayan arma (donanım) var. Doğru donanım yaparsan her şey olur.

Annem ve deniz

dilek-ergul-anne
Annem ve DŞ Cemiyet Başkanı Talha Çamaş AHL’de beni beklerken. 25 Ocak 2015.

Biz iki kardeşiz. Bir de kız kardeşim var. İlk gün annem hastanelik olmuş stresten. Şimdi de gene hasta, vücut her streste yıpranıyor. Beyinde üç damarı tıkalı. Yeni tiroit kanserini atlattı. Çok ağır atlattı, annem denizi seven biri ama denize gidemiyor. Depresyon kısmı çok kötü. Denize gidemiyor çünkü vücudu davul gibi şişiyor.

Annem benim tek gitmeme karşıydı. Bana korkmadın mı dediler, korkmadım. İki tür korku vardır. Ben tabii ki korktum ya robot muyum ben korkmaz mıyım? Hele gece olunca çok korktum. Korktuğum için bıraktım teknemi geldim zaten. Öyle bir korku değil, ama bak denizden korkmak başka bir şey. Denizle aşık atılmaz. Ben bu denizle aşık atamam, bu tekne şartlarıyla aşık atamam, diye korkup geldim. Öbür türlü hani panik kavramında korku olmadı o anda. Zaten ‘denizden korkmayanın, anası ağlamaz’ derler. Korkmamak çok büyük bir hatadır. Denizden korkulmalı, saygı duymalı. Bilgi çerçevesinde, imkânlar çerçevesinde, düzgün bir şekilde denize çıkılmalıdır.

Symina ne demek ?

Tekne isminin hiçbir anlamı yok. ‘Smirna’ydı (İzmir). Babam yanlış yazdırmış ‘Symina’ diye. Çıktısını alsaydı olurdu giderken, kafasında tutmuş, aklında kalanı da yazdırmış oraya. Bağış yapanları, sponsorları, karaya çıktığımda, bulduğum yerde reklamcıya yapışıp yaptırıyordum. En son reklamcı olmayınca elle yazdım zaten. Bir dahaki sefere hep elle yazacağım, çünkü elle yazmak çok güzel gözüktü yelkenin üzerinde. Yelkenin üzeri cıvıl cıvıldı. Reklamcı aramaya da gerek yok, tamam cüzi bir ücretti ama o para gene fona gidebilirdi bence.

Oğlum da Deniz

dilek-ergul-oglu
Kardeşim Didem ve oğlum Deniz. 25 Ocak 2015. Rotterdam uçağından çıkışımı bekliyorlar.

Oğlum amatör bir kulüpte basketbol oynuyordu. Şu anda 22 yaşında, ismi Deniz. Üniversite son sınıf. Çin Dili Edebiyatı okuyor, Ankara’da. Bu sene bitiriyor, Çin’e gidecek sonra. Lise döneminde baya basketbol oynadı, baya da iyiydi. Ben beğeniyordum. Kendisi çok da efendidir, ben bir şey yapmadım, kendi yetişti onu da söyleyeyim. Ben onun maçlarına gidiyordum, bağırıyordum böyle diğer veliler de bana ters ters bakıyordu. ‘Bağırmasana’ diyordu. Maça gelmişler, çocukları oynuyor, hiç mi heyecanlanmıyorsunuz? Ben böyle ‘Atacaksın aslanım, hadi koçum!’ diye bağırıyordum. Şimdi ilk sene üniversitede kaldığı için 3. ve 4. Sınıfı birlikte okuyor. Ankara’da deniz yok diye sıkılmış, bir an evvel bitirmek istiyor. ‘Bir an evvel Çin’e gideyim, mesleğimi elime alayım, size de artık yük olmayayım’ dedi. Üniversiteye girmeden önce bana “ben ne olayım, Dünya’yı gezip dolaşmak istiyorum” dedi. Ben de dil öğrenmesi gerektiğini söyledim. Çin Dili, Rus Dili, İspanyolca. Bunlardan biri olsun dedim. İlk tercihi Çin Dili Ankara’ydı, oraya yerleşti.

 

pelindelfin
Selin Delfin

Kız kardeşimin adı Didem. Onun kızı da Selin Delfin. Yunus adı koyduk ona, Delfin. O zannediyorum anne baskısıyla doktor olmak istiyor bu aralar, ama bana sorarsan aynı ben, tatlı serseri, benim gibi olacak kendi kaderine yoluna gidecek bence. Telefon açıyorum “Selin hadi gel birlikte geçelim okyanusu” diye. “Tamam, olur” diyor. Annesi “ Okul ne olacak” deyince, “Okulu sonra hallederiz dur şimdi teyzemle konuşuyorum” diyor annesine. Babasının adı  Volkan. O da Beden Eğitimi öğretmeni. Zamanında basketbol kulübü işlettiler, Altın Bilek diye. Amatör bir kulüptü. Kulübü de batırdılar, bizim hep aynı hikâye işte. Gelen çocuk para ödeyemiyordu, hadi alalım, hadi alalım derken para işi olmadı. Ama oradan çok güzel çocuklar yetişti. Kazık kadar adamlar oldular, hala görüşüyorlar.

BJK

Sizin (Daçkanın) bende siyah beyaz olan kaşkolunuz teknede vardı. Birisi hediye etmişti. O da gitti ama ne yazık ki. Teknenin takip sistemi vardı, ama 14 Ocak’tan beri ses yok, herhalde gitti artık. O kaşkol çok önemliydi benim için. Beşiktaş’lı olmak, Beşiktaş Çarşı’da yemek yemek, iki duble bir şey içmek kültürel bir tavır. Deniz de Volkan da Beşiktaşlılar. Didem de küçükken Hakan Şükür’e âşıkmış. Öyle Galatasaraylı olmuş. Döndüremedik onu.

BJKdilek
Koyu BJKli Dilek facebook sayfasına 27 Şubat’ta bu resmi koymuş ve şu notu düşmüş : “Beşiktaş aşkı başkadır.”

 

Her destek çok değerli

Biz Ali’yle tanıştığımızda benim bu hayalim vardı, evlendiğimizde de. Tabii ki “gitme” dedi. Kendisi de denize açılır. Sonra “sen bunu yapacaksın, yap tabii ki” dedi. Bir arkadaşım çok güzel bir şey söyledi. “Ali’ye gittim, merhaba, dedim, yanaklarından öptüm yanakları ıslaktı” dedi. Çok güzel bir şey bu. Asıl kahramanı bu hayalin aslında o. Bir Türk erkeği sonuçta, bir de beni kıskanan bir insandır. Ona rağmen bunlar yaşanabildi. Döndük, bazen tabii ki oluyor, değişik renkler, değişik sesler çıkabiliyor, adam hala dayanıyor :).

Şimdi artık çalışmaya başlayacağım. 2016’ya kadar çalışacağım artık biraz para biriktirmek lazım. Kızların üniversiteleri var, onları halletmek istiyorum. Desteklediğim dört kızım vardı, ikisi üniversitede. Onların eğitimlerine biraz daha ciddi eğiliyorum ki arkadan gelenleri de artık onlar okutsunlar, onlara bayrağı devredeyim istiyorum. İki tanesi daha küçük. Henüz döndüm, onlarla ilgili ne yapabilirim bilmiyorum. Ama hangi okulda okurlarsa okusunlar. Onlara da bir ya da iki yabancı dili kazandırmak istiyorum. Biliyorum liseden mezun olduklarında iki yabancı dil bilenlerin zaten sırtı yere gelmez. Bir şekilde bir yerlerde olursun diye düşünüyorum.

dilekergülteknehardrockcafe
Symina

Ben tekstil firmasında çalışıyordum, yurt dışı satışlar bölümünde. Yurt dışına satışlar yapıyordum, o yüzden geziyordum, çok güzel oluyordu. Şimdi yine aynı işi yapacağım, firmam beni istiyordu. Zaten Hard Rock Cafe İstanbul, o firmanın bir yan kuruluşu. Çok büyük bir onur benim için, güzel bir değer orada olmayı başarmış olmak. Hard Rock Cafe’nin ana yelkende desteği vardı. Bir konserin gelirini de Darüşşafaka’ya verdiler.

Moda Deniz Kulübü ben geçemesem de “Dilek’in geçmesi önemli değil, bu proje bir denizci projesi, dolayısıyla da biz kızlara yardım ediyoruz” diye kendi inisiyatiflerini kullanmışlar, bu da çok onurlandırdı beni. İnanılmaz güzel bir durum.

Gençlere inanıyorum

Gençlere inancım o kadar fazla ki. Biz sadece sosyal medyada saçma sapan paylaşımlar yapıyoruz. Bunlardan bir tanesi de ne biliyor musun? Gel-git varmış, adamın bir tanesi bu arada deniz kenarına gitmiş, denizyıldızlarını alıp kurumasınlar diye denize tekrar atıyormuş. Biri de gelmiş “milyonlarca denizyıldızı var, ne değişti hayatlarında?” demiş. Adam da birine bakmış “bak bunun hayatı değişti” demiş. Buna olan inancımızı ne zaman, nerede kaybettiğimiz hakkında hiçbir fikrim yok, ama ben hiç kaybetmedim. Bir kadının yetiştireceği evlat değiştirecek belki bu ülkeyi. Bizim liderimiz olacak bize önayak olacak. Darüşşafaka’nın kızlarından hiçbirinin “ya bilmiyorum ki” dediğini görmedim. Aralarında pilot olmak isteyen, yazar olup dağa çıkıp, orada dingin bir hayat yaşamak isteyen, asker olup bordo bereli olmak isteyen var. Şimdi erkek çocukların şansı daha fazla, onun için pozitif ayrımcılık var. Erkek çocuk belki bir manav olur, gene ekmeğini kazanır. Kızın manav olması, araba tamircisi olması çok daha zor. Meslek dalı, okumamış, eğitilmemiş kız çocuğunda çok daha kısıtlı. Erkekler için daha geniş, hiç bu açıdan bakmıyor kimse. Ben oğluma şunu diyebildim : “Ne olursan ol, yabancı dil bileceksin. Manav olacaksan, araba tamircisi olacaksan Nişantaşı’nda olacaksın. İngilizce bileceksin, yabancılara servis vereceksin. Şık giyineceksin.” Ama kızıma böyle öğüt nasıl vereyim? Kıza da, kuaför dükkânı dersin, bir iki sayarsın ama üçüncüsü yok o mesleklerin. Ama oğluna lise mezunu olduğu halde elli tane meslek dalı söyleyebilirsin. Ya da iki yıllık okuldan mezun olduğu halde iş bulabiliyorlar, ama kızların o kadar daraldı ki alanları. 12 yaşındaki kızların gelin edilmeye çalışıldığı bir coğrafyada.

ök mart 2015