Bu kez Kasım’ın güneşli bir gününde Ankara’da 1959 Türkiye Şampiyonu voleybol takımımızın yıldız oyuncularından Ender Kurt’u ziyaret ediyoruz. Semtin yabancısı olarak evi bulmakta güçlük çekiyoruz. Telefonla tarif ediyor. Yoldan geçenlere soruyoruz, yaklaşıyoruz ama binanın girişini bir türlü bulamıyoruz. Derken telefonda, aşağıya apartmanın önüne iniyoruz diyorlar. 82 yaşında olduğuna inanamayacağınız dinçlikte birisi uzun boyuyla el sallıyor, inip yaklaşıyoruz, Ender abiymiş. Sonra bu enerjik davranışı tüm sohbet boyunca devam ediyor, el kol jestleri nedeniyle net fotoğraf çekmekte bile zorluk çekiyoruz 🙂 Şampiyon voleybol takımını, arkadaşlıkları, ilginç notları anlatırken adeta yaşıyor. Ziyaretimizden, hatırlanmaktan, paylaşmaktan çok mutlu; geçmişi atlaya zıplaya, hafıza sorunu pek çekmeden bir çırpıda özetliyor. Takım arkadaşı Yıldıray Pağda’nın da yakında bir dairede oturduğunu öğrenince onu da sohbetimize davet ediyoruz, geliyor; bilgi ve anlatım karşılıklı eklemelerle zenginleşiyor. Geçmiş günlerin zor şartlarında, gerçek amatörler olarak yaşadıklarını dinlemek keyifli, öğretici, bazen de bugün alıştığımız konforlara göre hayrete düşürücü.

10 kuruşuna voleybol

Mahalledeki çocuklar, ‘Ulan gâvur, senle oyun oynamıyoruz,’ dediler

ender-kurt-00
Resimler anıları da canlandırıyor

1933’te İstanbul’da doğdum. Şehzadebaşı’nda, su kemerinin hemen arkasındaki Kovacılar Caddesinde. Babam makine mühendisiydi. Atatürk onu Frankfurt’a göndermiş. Annem İsviçreliydi, Konstanz şehrindendi. Orada tanışıp evlenmişler. Okul çağına geldiğim zaman tekrar Almanya’ya gittik. Evvela okulda ne kadar adam varsa dövdüm. En çok yaptığım borulara tırmanmaktı. Annem gelmeden beni bırakmazlardı. Almancayı öğrendim, tekrar Türkiye’ye döndük. Babam Eskişehir’de cer atölyesinde görevliydi. Evde annemle babamla Almanca konuşuyordum. Mahalledeki çocuklar, ‘Ulan gâvur, senle oyun oynamıyoruz,’ dediler. Kimse oynamadı benimle orada. O sırada Atatürk öldü. Babamı Sivas cer atölyesine tayin ettiler. İlkokulu, ortaokulu orada bitirdim. Lisenin de ilk iki sınıfını orada okudum. Voleybolu bize Sivas’ta hocamız öğretmişti. 10’ar kuruşuna oynardık. Yenenler 5 kuruşa bir gazoz içerdi, öbür 5 kuruşla da kendimize bir top alırdık. Hocamız bize evvela file yapmasını öğretti. Yere onar santim arayla çivi çaktık, sonra ipleri birleştirdik.

Nasuhi ile tanışma

Sonra Darüşşafakalıları tanıdım… Ankara’ya maça gelmişlerdi

1952 senesinde Ankara’ya geldim ve Atatürk Lisesi’nden mezun oldum. Ankara’ya geldiğimde ilk olarak Demirspor’da voleybolu kurdum. Babamın orada iyi bir mevkii vardı. Siz hiçbir şeye karışmayın dedim. Ankara’da voleybol yoktu o zaman. Bir tek Şekerspor vardı. Kurduğumuz takımla onları yenince çok şaşırdılar. Beni almak istediler, gitmedim. Sonra Darüşşafakalıları tanıdım. Nasuhi ile tanıştık. Ankara’ya maça gelmişlerdi. Ben de seyretmeye gittim. Bana, ‘Senin voleybol oynadığını duyduk,’ dediler. ‘Bir oynayayım görün beni,’ dedim ben de. Beni gördüler beğendiler, ‘Aman başka yere gitme,’ dediler.

ender-kurt-24
Tülin Hanımla birlikte. Kasım 2014.

Yürüyerek giderdik

Sporda su parası bile almadık ama biz öyle şeylere aldırmazdık. Darüşşafaka’nın önündeki yurt binasında kalıyorduk. Yemeğimiz okuldan geliyordu. O sırada Fen Fakültesinde jeoloji okuyordum. Okula yürüyerek gider gelirdim, tramvaya verecek param yoktu çünkü ama bunu dert etmiyorduk. Ben para için spor yapmadım, voleybol oynamayı seviyordum. 1956’da girdim Darüşşafaka’ya. Okulda da belletmenlik yaptım. Maçlarımızı İTÜ salonunda yapardık. Orası hoşumuza giderdi çünkü cebimizde paramız yok, karnımız aç. Okulun yemekhanesi vardı, orada yemek yerdik. Süreyya (Yücelge) abi kulüpte görev yaparken bizi bırakmazdı. Beni severdi. Onun evinde de kalmıştım. Sonra kulübü bıraktı, tekrar avukatlığa başladı.

ender-kurt-15
Türkiye şampiyonu olan Darüşşafaka voleybol takımının iki üyesi Ender Kurt (solda) ve Yıldıray Pağda (sağda), Fethi Aytuna’ya takım arkadaşlarını tanıtıyor. 28 Kasım 2014.

Milli takımın yarısı Darüşşafaka’dan

Darüşşafaka’da oynadığım sırada milli takıma da seçildim. Zaten milli takımın yarısı Darüşşafakalı yarısı Galatasaraylıydı. Milli takımdayken idmanları Yeşilköy’de açık hava sahasında yapardık. Orada belediye bahçesi vardı. Zemini kırmızı topraktı. İdmandan sonra kıyafetlerimiz kirlenirdi tabii. Eve dönünce ablama yıkatırdım. “Başka yapacak spor bulamadın mı, git tavla oyna!” diye söylenirdi. Para almak bir yana kendi imkânlarımızla gidip gelirdik. Bazen trenle, bazen antrenörümüz Galatasaraylı Oral’ın arabasıyla giderdik. Ankara’dan milli takımla Almanya’ya otobüsle giderdik. Yanımıza bol miktarda konserve alırdık. Yolda durun da bir çorba içelim diye yalvarırdık.

ender-kurt-25
Öktem Kalaycıoğlu DSK adına 100. yıl teşekkür plaketini sundu. Kasım 2014. Ankara.


Tozunu attırdık

Darüşşafaka’da oynarken en büyük rakibimiz Galatasaray’dı. Fakat Galatasaray bize sökmez derdik. Tozunu attırırdık hepsinin. Fakat bir müddet sonra hem basketbol hem voleybol takımını (mali sorunlar nedeniyle) dağıtmak istediler. Oynamayın dediler yöneticiler, hayır oynayacağız dedik. ‘Biz Darüşşafaka’da oynarken milli takıma seçildik, oynamaya devam edeceğiz,’ dedik. Sonunda ayrılmak zorunda kaldık. Darüşşafaka’dan ayrıldığımızda Nasuhi’yle beraber Nişantaşı’nda bir ev tuttuk. Babam demiryolcu olduğu için motorlu trenle para gönderirdi.

Git şampiyon ol, gel !

Bir gün ‘seni komutan arıyor’ dediler. Neden arıyor acaba, yoksa selam vermeyi mi unuttum diyorum kendi kendime.

Daha sonra askere gittim. Yedek subaylığımı yaparken Harbiye’de oynadım. Önce Gelibolu’ya kura çekmiştim. Bir gün ‘seni komutan arıyor’ dediler. Neden arıyor acaba, yoksa selam vermeyi mi unuttum diyorum kendi kendime. Gittim yanına, sen kimsin diye sordu bana. Ben yedek subayım dedim. İyi de seni genelkurmaydan Ankara’ya çağırıyorlar dedi. O zaman uyandım, ‘Ben milli voleybolcuyum,’ dedim. ‘Hay Allah, delirecektim yahu,’ dedi komutan. ‘Hemen git Ankara’ya ve şampiyon ol’ dedi. Böylece Ankara’ya gittim. Talat Aydemir’in okul komutanı olduğu sırada Harbiye’deydim. Onun asılmasına tanık olduk. Harbiye ile Ankara şampiyonu olduk. 1962’de Ankara’ya yerleştim. DSİ’ye girdim. Aynı zamanda Suspor’da voleybol oynadım. DSİ’den emekli oldum. Voleybol oynamayı bıraktıktan sonra antrenörlük yaptım. DSİ, Ziraat Bankası, SSK takımlarını çalıştırdım. Ankara’ya gelmeden önce Beşiktaş kız ve erkek takımlarına antrenörlük yaptım. Ben para söyleyemezdim, bana ayda 100 lira para verirlerdi.

Bugün Ankara’da eşi Tülin Hanımla yaşayan Kurt, zaman zaman arkadaşlarıyla da görüşüyor :

Voleybolu bıraktıktan sonra arkadaşlarımızla irtibatımızı koparmadık. Fırsat buldukça görüşüyoruz. Darüşşafaka 1959’da Türkiye şampiyonu olmuştu. Şampiyonluğumuzun ellinci yılında Darüşşafakalı takım arkadaşlarımı topladım, Kalamış’ta yemeğe götürdüm.

fa/ök/kk Ağustos 2015