Kaynak abi de yakın markaj isteyenlerdendi – istemeyen çok az oluyor zaten; keyifle tam saha ama ölçülü 🙂 pres yaparak % 90 sonuç alıyoruz sevgili camiamızdan… Bodrum’da yaşıyor olmasını avantaja çevirip sıcak sulara inmişken ziyaret edeyim dedim beceremedim bu yaz (Ağustos 2015). Çünkü sıcak suların toprak kısmı daha da feci sıcaktı ve köyden Bodrum merkeze inişim bir kez, o da aşırı sıcakta ‘mahsur kalan’ Can ve Yağmur’u ‘kurtarmak’ için oldu… Kaynak abi her zaman bugün gördüğümüz neşeli, dengeli, ölçülü, hızlı, zeki, esprili insan mıydı bilmiyorum. Ama “7’sinde neysen…” diye başlayan deyime uygun olarak ve resimlerin ‘bilimsel analizine’ 🙂 bakarak öyle olduğunu anlıyorum. Birlikte çalışmamız uzun ama keyifli geçti. Özetçi oluşu nedeniyle mikro başladığımız yazıyı, miniye sonra da kısaya getirebildik. Her takip/sohbet konuşmamızda yeni bir yönünü daha keşfedip yazmak veya yazdırmak gerekse de Kaynak abi hiç hayır demedi. Sporda çok yönlü Contepe’nin öyküsünü sunuyoruz.

 

Basketbol topunu elimize almadan basketbola giriş yaptık

Ankara’da 1945 Aralığında doğdum, İzmit’te ilkokulu okudum. Annem ve ben teyzemin yanında kaldık. Yani iki ailenin tek çocuğuydum 🙂 İlk okulu teyzemin yanında İzmit Seka’da okurken Seka’nın Genel Müdürü (Enver Atafırat)  eniştemi uyararak beni Darüşşafaka’ya vermesini önermiş. Ben de öyle Daçkalı oldum.

kaynak-contepe-14
Ankara’da annem her yaş günü resim çektirirdi, bu altı yaş resmi. 1952.

Okulun en parlak öğrencisi değildim. 5’den şaşma 6’yı aşma misali. Ama zengin etkinlik olanakları olan Darüşşafaka’da bir çok faaliyette bulunuyordum. Spora ve müziğe düşkün bir öğrenciydim. Sporda çok aktiftim. Okulun her takımında oynadım. Diğer yandan müzik kolu başkanıydım. Folklor ekibinde saz çalıyordum. Tiyatrocularımıza ses efekti yapıyordum.

Müzik

Müzik kolu başkanı olarak İstanbul Kız Lisesi ile ortak çalışmalarımız güzel motivasyon konusuydu doğal olarak. Arkadaşlarım yıllıkta yazılarıyla benimle dalga geçmeyi ihmal etmemişler ve şöyle yazmışlar :

Boş vaktinin yarısını ayna karşısında çıplaklaşmaya başlayan kafasını bir tutam saçı ile örtmeye çalışarak, diğer yarısını da yeni haberler için ajanslar dinleyerek geçirir. Üniversite giriş sınavını kazandığı zaman eniştesi kendisine bir “turşucu” dükkanı açacak. Son zamanlarda Tahir ve İlker ile yayın odasından dışarı çıkmamaları dikkati çekiyor ve içeride ne yaptıkları merak ediliyordu. Fenciler kendilerine yakışan bir tarzda yaptıkları ince araştırmalardan sonra onların gece yarısına kadar Adamo’yu dinleyip Şukufe “from rose” ve “light moment” dinleyerek ağlaştıklarını keşfettiler. Kaynak keşfedildiğini duyunca başındaki azıcık saçını da yolacak.

contepe-koro
İstanbul Kız Lisesi’nden takviyelerimizle koro çalışmamız. Soldan : Mehmet Beyazova, Kemal Koçak, Sinan, Davut Ökütçü, Kaynak Contepe, Yavuz. 1965.

Hey gidi günler, enerji bol, aktivite bizi çekiyor tabii; öğlen yemeklerini ya yemeden ya da alelacele yeyip hemen saha kapmaya koştururduk.

Basketbol topunu elimize almadan basketbola giriş yaptık. Basketbol hayatım o zamanki yeşil tahtanın yan kanatları arasına tahta silgisini atmakla başladı. Bu alıştırmalar işe yaramış olmalı ki 1958-59 yıllarında liseden abimiz Taylan abi beni eski spor salonunda turnike atma eğitimlerine aldı.

Birden A takımı oluverdik !…
Basket ve voleybol takımlarında ortaokul ve lise takımlarında, daha sonra yıldız takımında ve hoooop aniden DSK basket ve voleybol A takımlarında oynamaya başladım. O da şöyle oldu; o senelerin en iyi basket ve voleybol takımı olan Darüşşafaka takımı elemanları, Nedret abi, Haşim abi, Dursun abi, Çaça Metin, Nedim abi ve diğerleri hepsi birden Galatasaray gibi büyük takımlara gidince biz yıldız takıma da “hadi bakalım siz de A takımı oldunuz!” dediler.

Hüseyin Alp’in şeyi

İlk maçımız İTÜ ile. Tam o sene de İTÜ’ye Hüseyin Alp girmiş. Türk basketbolunun devi; 215 cm… Maç başladı. Hava atışına bizim en uzunumuz Recai ve Hüseyin Alp çıktı. Netice hüsran. İlk maçımızda 117 yedik.

Kulüp takımı, tahminen 1963.. Arka sıra soldan : Ahmet Akyalçın, Ali Engin, Recai, ?, Bülent Ünal. Alt sıra : Güven, Necati Güler, Münir Kınay, Kaynak C.
Kulüp takımı, tahminen 1963. Arka sıra soldan : Ahmet Akyalçın, Ali Engin, Recai, ?, Bülent Ünal. Alt sıra : Güven, Necati Güler, Münir Kınay, Kaynak C.

Soyunma odasına geldik, Recai, “Yahu Hüseyin Alp ile hava atışına bir çıktım herifin taşakları ağzıma girdi,” dedi. Hepimiz kopmuştuk!…

İlk sene İstanbul Birinci Mahalli Liginden İkinci  Mahalli Lige düştük. Daha sonra İkinci Mahalli Ligde iken Amerikalı furyası başladı ve biz de George  sayesinde İkinci Mahalli Lig şampiyonu olduk. George para aldı mı, parasız mı oynadı bilemiyorum. Yavuz (Şeremetoğlu) abi bilir; ama ben maçtaki havasını unutamam. Topu kaptı mı rebound ile bize “go, go go!” diye bağırır, topu rakip alana getirir sayıyı yapar hep birlikte dönerdik. Alem bir adamdı.
Voleybol’da isteyerek hezimet

…her servisi kaçırıp 15-0, 15-0,  15-0 maçı verdiğimizde herkes bize şaşkınlıkla bakmıştı…

Yine aynı seneler… Aynı olaylar (A takımının dağılması) voleybol takımında da olduydu galiba, dolayısıyla voleybol A takımı da oluverdik!… Hem voleybol takımının hem de basketbol takımının maçlarına koşturuyorduk.

Voleybol maçları Kadıköy Halk Eğitim Salonu’nda, basketbol maçları o zaman Taksim, Harbiye’deki Spor Sergi Sarayı’nda…

Hiç unutmam bir hafta maçımız aynı güne denk geldi. Fakat saat farkı var. Önce voleybol sonra da basketbol. Ancak arada saat farkı da çok değil. Tabii o zamanlar köprü möprü de yok. Kadıköyden vapurla geçiyoruz.

O seneler bizler takımın mahalli liglerdeki yerlerini korumak,  hükmen mağlup olup küme düşmemek için her maça çıkıyoruz. Olsun mağlup olsak da yine de çıkıyoruz.

Voleybol maçını çok çabuk bitirelim de acele basket maçına yetişelim diye her servisi kaçırıp 15-0, 15-0,  15-0 maçı verdiğimizde herkes bize şaşkınlıkla bakmıştı ama biz arslanlar gibi baskete de yetişip maça çıkmıştık! 🙂

Hakemin suratında patladı!

kaynak-contepe-03
Bakırköy maçında turnike atıyorum. 1969.

Bir basket maçındayız. Benim ayakkabımın bağı çözüldü. Hakeme işaret ediyorum görmüyor. En sonunda bana bakarken ayakkabımı göstermek için ayağımı bir salladım. Ayakkabı çık git hakemin suratında patla! Hayatımda ondan başka oyundan atıldığımı bilmiyorum…

Kendimiz oynamadığımız zamanlarda da basket eğitmeni/antrenörü olduk. Üniversiteye başladığımda Darüşşafaka kız basketbol takımını kurduk ve ben de antrenörleri oldum. Ayrıca üniversitede de Güzel Sanatlar Akademisinin hem basket ve voleybol takımlarında oynadım hem de kız voleybol takımının antrenörü oldum.

Evlenip Bodrum’a yerleşince orada da eski İstanbullu basketçilerle Bodrum Konacık Sporu kurup Muğla’da Şampiyon olduk.

Darüşşafaka basket takımındayken Niyazi Turan abinin vasıtasıyla İzmit Seka’ya maç yapmaya gitmiştik. Niyazi abi de İzmitli ve zannederim Seka’da oynamıştı. Tabii ben de eski bir Sekalı olduğum için Darüşşafaka takımı ile İzmit’te maç yapmak beni çok onurlandırmıştı.

kaynak-contepe-12
2012

Çarşamba’dan okuldan çıkıp yürüyerek Spor ve Sergi Sarayı’na maça gider ve yürüyerek dönerdik. Google’dan baktım bugünkü yollarla 5.4 km ve yürüyerek 1 saat 12 dakika öngörüyor. Gençlik hali demek hiç gözümüze çok gelmezdi! :). Bazı arkadaşlar bedava girebilmek için tavan aralarından falan bir yerlerden geçerek salona inerlerdi (bkz. Necati Güler portresi).

Yavuz abinin fendi

Şartlarımız çok konforlu olmasa da birlikte oynamaktan keyif alırdık. Arkadaşça ve dayanışmacı bir havamız vardı. Maçlardan sonra birlikte eğlenmeye gider, başarılarımızı kutlardık. Yavuz Şeremetoğlu abimiz genelde bizleri ağırlardı. Yavuz abi sağolsun çok candan, sözünü sakınmaz bir insandı. Çok severdik. Bir gün yine böyle maç sonrası eğlenmeye gidiyoruz, yolda bana dedi ki: “Bak Kaynakçım şimdi ben içerim falan dönüşte araba kullanmayayım anahtarlar sende dursun, sakın istesem bile bana verme!.” “Tamam abi” deyip anahtarları cebime koydum. Yedik, içtik eğlendik, lokantadan çıktık, ben elimde anahtar arabaya ilerliyorum. Yavuz abi tuttu kolumu, “Ver anahtarları!” demez mi? “Yahu abi sen bana tembih ettin, bana kullandırma sen kullanacaksın diye…” falan ne dediysem para etmedi. Neredeyse tekme sille tokat anahtarları benden aldı ve direksiyona geçti! Alemdir sevgili Yavuz abimiz.

O zamanlar seyirci olarak da Darüşşafaka – Hapoel  (İsrail takımı) maçını unutamam. Sayıyı hatırlamıyorum fakat 1 veya 2 sayı ile yenmiştik (hey gidi koca Nedret hey !)…(bknz: Çaça Metin portresi: https://dsk.org.tr/caca-metin-darussafaka-baska-bir-dunya-iyi-ki-tatmisim/ )

Şimdi Bodrumlu olduk…
Şimdi yaş itibariyle oyuncu değil ama çok iyi bir seyirciyim. Ve boş zamanlarımın önemli bir meşgalesi spor izleyiciliği yapmak. Bodrum’dan Daçka’nın İzmir’deki tüm maçlarına gidiyorum. Bu sene (2014-15) Doğuş ile beraber iyi neticeler aldık, son maçlar hariç! Tuttuğum takımlar, önce Daçka sonra Beşiktaş. Bodrum Beşiktaşlılar derneği yönetim kurulunda asbaşkanım. Bodrum’da olabildiği kadar tiyatro benzeri etkinlikleri izlerim ama spor bir numaralı meşgalem. Her türlü yemek baş tacımdır, başta barbunya fasulye olmak üzere… Tatillerim nasıl geçiyor diye sorma zaten tatil yöresindeyim! 🙂