Darüşşafaka basketboluna büyük emekleri geçen ’70’  Metin Yersel (DŞ, 1960 -67) yaşamakta olduğu ABD’den sorularımıza içten yanıtlar verirken bir döneme  kendi penceresinden ışık tutuyor. DSK’nın zor zamanlarında yılmadan çalışarak kulübün ayakta kalmasını bir avuç fedakar insanla birlikte desteklediler… Bu çarpıcı dönemin canlı özetini birlikte okuyalım.

Sizi tanıyalım ?
Ben 1948 yılında Eskişehir’de doğdum, 1952 yılında İstanbul’a göç ettik. 1959’da Nişantaşı Nilüfer Hatun İlkokulunu bitirdikten sonra Darüşşafaka sınavına girdim ve 300 çocuk arasında ikinci olarak Darüşşafakalı oldum. Okulda iken Fen Kulübünü, sonra da Meteoroloji Kulübünü kurdum. Hayrettin Cete’nin gelmesi ile izcilik başladı ve ben kaplan obasının başkanlığını yaptım. Bunlara ilaveten münazara takımında yer aldım ve çeşitli piyeslerde oynadım.
Basketbola ve DSK’ya ilgi nasıl gelişti ?
Basketbolu çok sevmeme rağmen kötü bir oyuncu olduğumdan beni sınıf takımına bile almazlardı. Bizim sınıfın iyi oyuncuları vardı; örneğin Ali Kahyaoğlu, Barbaros Okan, vs. Biz hazırlık sınıfında iken Daçka Türkiye şampiyonluğuna oynardı. Bizler için büyük gurur vesilesi idi. 1966 yılına geldiğimizde kulübün acıklı durumunu bir Daçkalı olarak kabul edilmez buldum ve kulüp ile ilgilenmeye başladım. O zaman basketbolda mahalli liglere düşmüştük.

Türkiye Şampiyonu Darüşşafaka Genç Basketbol Takımı ile 1977

Kıt kaynaklarla boğuşarak Daçka’da basketbol için  emek verdiğinizi biliyoruz. O yılları biraz anlatır mısınız ?

Mezuniyet töreninde konuşma yaparken 1967
Mezuniyet töreninde konuşma yaparken 1967

1967’de mezun olduktan sonra bir yandan Robert Kolej’de fizik okumaya, bir yandan da kulüpte alt kademe yöneticiliğe başladım. Zamanımın çoğunu kulübe verince fizik eğitimim bir hayli aksadı. 1970 yıllarının başında kulüp genel sekreteri oldum ve kulübü yönetmeye başladım. O zaman basketbol dışında mahalli liglerde oynayan voleybol ve amatör ligde oynayan futbol takımımız vardı. Bunlara genç ve yıldız basket takımlarını ve sonra da iki yıl süre ile kadın basketbol takımını ilave ettik. Bütün bunları bir avuç Daçkalı ağabeyimizin mali desteği ile yapabildik. Bunların arasında sizin tanıdığız Yalçın Granit, Yavuz Şeremetoğlu ve sizlerin tanıma olanağı bulamadığınız ağabeylerimiz vardı. Biz kapı kapı dolaşır onlardan para toplar arada bir yemek veya çay toplantısı yapar millete zorla bilet satardık. İşin acıklı tarafı, maçlara biz yöneticilerden başka kimse gelmezdi. Buna rağmen basket takımımızı mahalli ligden ikinci Türkiye ligine çıkardık, kadın basket takımımız da ikinci senesinde
İstanbul dördüncüsü oldu (o zamanlarda kadınlarda Türkiye ligi yoktu). Benim çok gurur duyduğum bir başarımız koçluğunu yaptığım genç takımımızın 1977’de İstanbul üçüncüsü olarak Türkiye şampiyonasına katılmasıydı.  Eşref, İsmail ve diğerleri o takımın oyuncuları idi.

Türkiye Şampiyonu Daçka genç basketbol takımı ile 1977
İstanbul Üçüncüsü olarak Türkiye Şampiyonluğuna katılma hakkı kazanan Darüşşafaka Genç Basketbol Takımı ile 1977

O yıllarda mali sorunlar dışında sorunlarımız da vardı… Fettah Aytaç ve Nazıma Antel yönetimi Spor Kulübüne karşıydılar. Benzer bir tutumu Yetişenler Derneğine de gösteriyorlardı. Sebebi, Cemiyet Yönetimine karşı bir muhalefet oluşturulması korkusu idi.

Ben senin de yer aldığın küçük basket takımını organize etmiştim. Nazıma Antel bunu haber alınca sizleri disiplin kuruluna verdi beni de okuldan yasakladı. Darüşşafaka’nın yeşil kapısından ancak pilav günleri girebilirdim. 1975’de Cemiyet ve Okul yönetiminde değişiklikler başlayınca spor salonunu kullanma ve okuldaki çocuklardan genç ve yıldız takımlar oluşturma iznimiz çıktı. Yani çok zor günler geçirdik…

Bugünlerde maçları izleyebiliyor musunuz ?
Takımın bir çok maçını bilgisayarımdan izleyebiliyorum, başarılarını sevinçle takip ediyorum…
Bugünkü güzel durumla geçmişte yaşadıklarımız arasındaki çarpıcı farka ilişkin bir anekdot anlatmak isterim :
Senesini tam hatırlayamıyorum, sanırım 1972 veya 73 yılıydı ve basket takımımız ikinci Türkiye ligine çıkmıştı. O zamanlar Cemiyeti yönetenlerin Spor Kulübüne alerjileri vardı. Destek olmak şöyle dursun okul salonunda antrenman bile yapamazdık. O yaz basketbol ile ilgili iki Daçkalı (isim vermeyeceğim) bana geldi ve Cemiyetin eğer spor kulübü yönetimi değişirse destek vereceklerini söyledi. Yani ben ve arkadaşlarım yönetimden uzaklaşırsak destek gelecekti. Hemen kabul ettim. Zaten yeni evliydim,  bir yandan üniversitedeki işim, bir yandan evlilik pek zamanım kalmıyordu. Ben ve arkadaşlarım yönetimden çekildik. Gelecek için büyük ümitlerimiz vardı. Aradan bir yıl geçti. Ağustos ayı başında benimle çalışmış olan Pulad Verbaz (1966) bizim eve geldi. Hayırdır dedim, verdiği haberler inanılacak gibi değildi. Cemiyet yeni spor kulübü yönetimine hiçbir yardımda bulunmamış onlar da bırakıp gitmişler. Ortada ne yönetim kurulu, ne bütçe ne de takım var ve liglerin başlamasına iki ay kalmış. Panik içinde çalışmaya başladık. Eylül başına kadar yedi oyuncu ile anlaşma yapabildik.

Lisansların Ankara’ya tasdik için gönderilmesi gerekiyordu. Zaman kazanmak için 70’ini geçmiş Darüşşafakalı ağabeyimiz Halit Gürol Haydarpaşa’dan trene binip lisansları Ankara’ya kendisi götürdü. Ne var ki tescillenmiş lisanslar ancak posta ile geri gönderilebilirmiş. Dolayısı ile bekleme başladı. Pazartesi, Salı, Çarşamba geçti lisanslardan haber yok. İkinci Türkiye ligi Cumartesi başlıyor. İlk maçımız Cumartesi Eczacıbaşı ile Pazar günü de Altay ile oynayacağız. Her iki maç da Spor ve Sergi Sarayı’nda. Cuma günü geldi geçti, lisanslar gelmedi. Cumartesi günü Halit abi ile beraber Taksimdeki Spor Kurumunun önünde bekliyoruz. Postacı Cumartesi saat birde gelir dediler. Saat bir oldu, bir on oldu, bir yirmi oldu postacı yok. Maça kırk dakika kaldı. Nihayet saat bir yirmibeşte postacı geldi. Lisanslar yok dediği takdirde bitmiştik. Neyse ki lisanslar gelmişti !!! Adamın elinden lisansları kaptık acele bir taksi tuttuk, “bas gaza hemşerim !” dedik. Maça on beş dakika kala Spor ve Sergi Sarayı’na geldik, lisansları hakemlere verdik. Ortada antrenör filan yok, koçluğu ben yapacağım, Pulad da idareci olacak. Neyse sahaya çıktık. Eczacıbaşı canavar gibi bir takım, antrenörü de o zamanlar bizim Yalcın Granit ağabey…Yanına gittim “merhaba Yalçın abi bizim yalnız yedi oyuncumuz var” dedim. Döndü baktı kim bu diye, derken gözünde anlama işareti belirdi. Ben her ay fabrikasına gidip Daçka kulübü için 100 lirasını kesen ufaklıktım. Hafif gülümsedi ve arkasını dönüp gitti. Düşün: bir tarafta o zaman Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük basket antrenörlerinden biri, öte tarafta antrenörlük lisansı bile olmayan ben… Tahmin edebileceğiniz gibi maçı açık farkla kaybettik ama Pazar günü Altay’ı az daha yeniyorduk.

Sizi biraz daha tanıyalım…Kendisine ayırdığı zamanlarda en çok ne(ler) yapmayı sever Metin Yersel?

Boğaziçi Üniversitesi’nde okutmanlık yılları 1975

1972’de Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra beş sene fizik bölümünde laboratuar okutmanlığı yaptım. 1977 yılında doktora yapmak için Amerika’ya gelince spor kulübü ile aktif faaliyetlerim sona erdi.

Aradan geçen senelerde ilgimi hiç kaybetmedim; başarılarımıza sevindim, yenilgilerimize üzüldüm. Doktoram bittikten sonra 1982 yılında Vermont State College’da asistan profesör olarak göreve başladım ve 2008 yılına kadar öğretim üyeliği yaptım. 2008’de emekli oldum şimdi Massachusetts eyaletinde yaşıyorum. Evliyim, otuz yaşında bir oğlum ve yirmi yaşında bir kızım var. Oğlum avukatlık stajında, kızım ise üniversite öğrencisi.

 

 

myersel-02
Kızım Ayla ve eşim Edith 2014

Tarih üzerine çalışmayı çok severim.  Anadolu tarihine merakım vardır, özellikle Hititler çok ilgimi çeker. Bunun dışında pulculuğa ilgim var, özellikle Türk ve Osmanlı pullarını kapsayan koleksiyonlarım var. Yazları sebze bahçem olur. Domatesten patatese kadar bir çok şey yetiştiririz. Kitapsız aşayamam. Son zamanlarda İskandinav polisiye romanlarına merak saldım. Sarıkamış hareketi üzerine bir kitap yazmaya başladım ama tembellikten biteceğini sanmıyorum.
Ağustos 2014
ök

Comments are closed.