Recep Bakkal simgesel bir isim, buluşma yeri, insan, karın doyurma istasyonu, soluklanacak durak, bir dönem Darüşşafakalı için. Dükkanı kapatıyormuş haberi tüm tanıyan Daçkalıları kaybedilen bir anının hüznüne boğdu. 9 Nisan (2015) yağışlı bir gündü ama Zübeyde (Bulgu) ile işimiz çabuk bitince, “Haydi Recep’e gidelim,” dedim. İkimiz de bir süredir uğramamıştık Darüşşafaka’nın mezun olduğumuz Fatih/Çarşamba yerleşkesine ve mahallesine ve Recep Bakkal’a… Bizim zamanımızın genç Recep’ine ilişkin resimleri aşağıda bulacaksınız. Şimdi Recep tatlı bir dede görünümünde. Ama altta inatçı, gereğinde kavgacı/mücadeleci, dinç, kıvrak zekalı Recep Kaya’yı her an hissediyorsunuz. 81’li Burhan Kum ve Elşan Yurdakul’un yaptıkları karikatürleri dükkanın görünür köşelerinde asılı. Gösteriyor, anlatıyor neşeli gözlerle… Gülümseyen yüzüyle polis oğlu Murat işlerine yardımcı oluyor. Nöbeti Taksim’de, birazdan yola çıkacak. Ama henüz gitmeden Sevil Çakmak arıyor Murat’ı, çalınan çantası için. Murat görevdeki arkadaşlarını arıyor. On dakika içinde çantanın bulunduğunu adeta canlı yayında öğreniyoruz… Gelmişken ekmek arası yemeden gitmek olmaz. Bu ritüeli de yerine getiriyoruz. Zübeyde de ben de salamcı değiliz pek ama Recep ne söylerse o: kaşar peynir, salam, siyah zeytin, sürülmüş beyaz peynir. Çok mu güzel, bana mı öyle geldi bilemem ama son ekmek arası muhteşemdi !

Amele Pazarından ‘Recep Bakkal’lığa

recep-bakkal-321961 sonunda İstanbul’a geldim. 15 yaşımda falan geldim Çarşamba’ya. Niye Çarşamba? O zamanlar amele pazarı, Fatih Camii’nin  orasıydı, iş bulurum diye… Burada da dayımın dükkânı vardı. Dayım beni özellikle istemişti, gözüm açık diye. Burada devam ettik işte. Bana vaat etti “dükkânı sana bırakacağım” diye, tabii bunlar hayal oldu. “İşler büyüyünce ben bir daire alayım, dükkânı sana bırakacağım” dedi. Daire aldı, dükkan aldı, tekrar daire aldı Yıldız’dan, tekrar bir otobüs aldı…Bu arada ben çalışıyorum, dükkân benimle namlandı. Kapıdan bakıyordu müşteri, eğer ben varsam giriyordu, dayım varsa yanaşmıyordu dükkâna. Herkes benimle iyi geçiniyordu, bakıyordu kapıdan.

Askerden geldikten sonra, okulun karşısına kendi dükkânımı açtım. 74’ten sonra açtım. Öncesinde askere gitmeden dayımın dükkânındaydım, askere oradan gittim. 1972 Temmuz’unda askere gittim, 74’ün birinci ayında geldim. Recep Bakkal’ı açınca, burası üç dört defa el değiştirdi. Sonradan bana nasip oldu aldık gene.

Ekmek arası

Daçkalıların benden en çok aldıkları nedir dersen… hazır gıdalardan bisküviler çok tüketilirdi, ekmek arası meşhurdu… Ekmek arasına en çok beyaz peynir veya kaşar ve salam konuluyordu. Sonra şişe süt alışkanlığı çok güzeldi – o zaman yeni çıkmıştı. Teneke kutularda fındıklı bisküviler vardı. Bir de iki bisküvinin arasında lokum ezildiğini hatırlıyorum. Kıstırmaydı adı… En iştahlı müşterilerimizden biri rahmetli Domo idi, çok severdik keratayı.

Okul taşındıktan sonra tabii bunlar da mahalleliye kaldı. Çocuklar, “Anne ben Recep abide ekmek arası yiyeceğim” diyor, anneleri,  “Ya ne var senin ekmek arasında, çocuk benim yaptığım yemeği yemiyor da senin ekmeğini istiyor!” diye kızıyorlardı.  Bir gün böyle diyen bir bayan geldi, “Karnım çok aç, bana bir ekmek arası yapsana” dedi 🙂

recep-bakkal-01Oğlum Daçkalıları kıskanırdı!

Darüşşafaka benim yarım demektir. Benim bir yanım Recep, bir yanım Darüşşafaka. Buradan eve gittiğimde oğlum daha küçüktü, gelip boynuma atlıyordu. Ben de, “Oğlum beni bir rahat bırak,” dediğimde; “Sen zaten beni sevmiyorsun ki, Darüşşafakalı çocukları seviyorsun!” diyordu. Kendi çocuğumuzu bile sevmeye fırsat bulamamıştık.

Ben öğrencilere hiç kızmadım, hep idarecilerle sorun yaşardım. Okul müdür yardımcısı Sibel Hanım vardı. Bir gün kasalarla merdivenlerden aşağıya süt indirmiştim. Baktım Sibel Hanım kapıya dikilmiş, kimseyi bırakmıyor dışarıya. “Hocam niçin bu çocukları bırakmıyorsunuz?” dedim. Çocukların ellerinde birer elma, “Hayır burada yiyeceksiniz!” diyor. Bana da, “Senin aklın ermez,” dedi. Ben de “Niye aklım ermez bana bir açıklama yapın, niye çocukları salmıyorsunuz?” diye sordum. Çöpünü dışarıya atıyorlarmış, ondan salmıyormuş çocukları. “Siz burada sadece kitap okutmuyorsunuz eğitim veriyorsunuz, ilkokul mezunu çocukları buraya alıyorsunuz, çöpü nereye atacaklarını öğretemediniz mi?” deyince bana daha da sinirlendi. Yine de “Olmaz, çıkmayacaklar” dedi. Bu şekilde de kırgın gitmişti benimle. Yani sorun idarecilerle idi. Mesela bir gün çocuklarımdan büyük oğlan kapıya el altından sigara vermeye gitmişti. “Nasıl sen sigara verirsin?” demişlerdi. Onlara değil bana kızıyorlardı, yaptırım uygulamada bize gücü yetiyordu.

Sinop’a beklerim

Burayı kapatınca oğlumuzu inşallah evlendireceğiz Ağustosta. Ondan sonra da eşim Fatma ile birbirimize zaman ayıracağız. Sinop’a gitmeyi de düşünüyorum. Benim arazim var orada, güzel bir bahçem var. Sinop Erfelek’te, denize paralel; lakabı Yeniköy’dü şu an Kirazlıköy oldu. Oranın en fazla meyvesi olan köyüdür. Yaz döneminde orada bağımda bahçemde kafamı dağıtmak istiyorum. Beklerim hepinizi… İstanbul’daki evim okulun tam karşısında, idarenin karşısında tam. Mahallede kime sorsan bilirler beni.

recep-bakkal-07

 

Bu iş ağır

Allah’a şükür sağlığım iyi. Gerçi şeker hastasıyız 24 senedir. Dükkan kapatacak adama benzemiyorum doğru. Kapatma kararını vereli aşağı yukarı yirmi gündür geceleri uyku uyumuyorum. Dükkânı nasıl kapatabileceğimi düşünüyorum. Oğluma yeterince yük oluyorum. Sıkıntılarıma o ortak oluyor genelde. Nasıl olacak, işin neresinden başlayacağız bilmiyorum. Onun evini tadilata sokacağız, o işleri de göğüslemem lazım. Bunlar hem maddi hem de manevi boyutta. Destek olmam lazım ki en güzel günlerini baştan heder etmeyeyim. Diğer yandan kapatınca  inşallah rahatlayacağım gerçi. Biraz oğlumun işlerini yola koyabilsem iyi olacak. Moralini bozacak bir şey yapmaktan kaçınıyorum.

Üç çocuğum var… en büyüğü Mücahit Başakşehir’de bir okulda idareci. Kızım Mine tekstil mühendisi, kendi ayaklarının üzerinde duruyor. Diğer oğlum da polis, devlet memuru. Çocuklarım, “Biz üçümüz bir olsak senin işini yürütemeyiz, bu iş çok ağır,” dediler. Benim kardeşim vefat ettiğinde burada çalışırken ağlıyordum, müşterilerim geldi, “Ağlamayı bırak da bize vereceğini ver, ondan sonra ağla,” dediler. Ölüme bile ağlanmıyor, yani öyle bir iş.

recep-bakkal-23

Yürütenler helalllik istiyor

Ben kolayca kin tutan bir insan değilim. Ne açtığım kapıyı kolay kaparım, ne de kapattığım kapıyı kolay açarım. Okul taşındı gitti, hiç öyle kötü bir duyguyla ayrılmadım. Şimdi gelenler var arada, “abi senin dükkândan şunu yürütmüştük,” deyip helallik  istiyorlar. Ben de veriyorum…

Beautiful Mr. Recep!

Çok ilginç raslantılar oluyor burada tabii… Mesela bir gün Arjantinliler İstanbul’a gezmeye gelmişler. Buraya da geldiler. Kapının oraya masa yaptım onlara. Çay verdim. “Beautiful! Beautiful!”  dediler, çok beğendiler.

Mr. Robinson vardı, biyoloji öğretmeni, sakallı. Darüşşafaka’ya 1971’de geldi, 74’te gitti. Bir kızı bir oğlu var. Kızı yabancı bir üniversitede öğretim görevlisiymiş. Oğlu da burada tüp geçitte mühendismiş. Ziyarete gelmiş, bana da uğradı. Mr. Robinson’u Aynur Hanım’la, Erol Açıkgöz ile görüştürdüm. Okuldan kim hayattaysa herkesle o zaman görüştürdüm. Bayıldı ya. Ben tezgâhtaydım, hanım oturuyordu. Okula ziyarete gelmişlerdi. Daha inşaat başlamamıştı, okulda kimse de yoktu. Burada kim vardı diye düşünürlerken “Recep Bakkal” gelmiş akıllarına. Robinson dışarıdan tabelayı okuyor, “Mr. Recep!” ben de “Mr. Robinson!” dedim. Sonradan bir kucaklaştık, başladı hanımı ağlamaya. O beni sallıyor havada, ben onu sallıyorum. Eşi çok duygulanmış, “Siz benim eşimi nasıl 40 yıldır aklınızda tuttunuz?” diyor.  Burada gezdirdim Fatih’in bütün tarihi yerlerini. Yavuz Selim Camii’nin bahçesinden, Edirnekapı’yı, Mihrimah Sultan’ı falan, çok mutlu oldu.  Burada benim defterimde ‘D’ harfinde Daçkalılar var. İsimlerinin hepsi burada yazılı. Defterden baktım kimler var bende diye, onunla iletişim kurmalarını sağladım. 1972’de Fatih Evlendirme Dairesi’nde evlenmişti. Sonra bir kutu geldi bana, “Allah Allah! Bana ne gelecek yurt dışından?” dedim. Anılarını yazmış dört sayfa halinde, o zamanlarda çektirdiğimiz siyah beyaz fotoğrafları koymuş, hepsini göndermiş. Evde saklıyorum hâlâ.

recep-bakkal-11
Soldan : bir öğretmen, Niyazi Turan, Recep ve bir genç. 1972. Okulda bir performans seyrediliyor olmalı.

Tavşan Gamze

Bir gün Gamze geldi, “Tanıyacak mı?” dedi. “Niye tanımayayım, Tavşan Gamze değil misin sen?” dedim, şaşırdı sarıldı boynuma. Çok ısındığım insanları unutmuyorum. Daimiler bilhassa öyle. Bütün gününü benim kapımın önünde, benimle beraber geçiriyorlardı, dert ortaklarımdı. Üç kişi geliyordu mesela, dördüncü kişi parası olmayan, dışarıda bekliyordu. Kapıdan çıkarken mutlaka onun da cebine bir şey koymaya gayret ediyordum, ezilmesin, arkadaşlarına küçük düşmesin diye. Şimdi gelip söylüyorlar bunu benim yaptığımı. O zamanlar okula yardım ediyorsun kimin verdiğinden haberi olmuyor. Veren eli alan el görmesin en azından.

recep-bakkal-00
Aysel Yavaş ve Şengül Korkmaz Tatlısert, Recep Bakkal sponsorluğundaki formalar içinde yatakhane pozunda 🙂 1993.

Sponsor Recep Bakkal

Ortaköy’de basketbol maçında atıyordum kendimi, yarım basketle Darüşşafaka şampiyonluğu kaybedince. Abdi İpekçi’de tribünden atıyordum kendimi resmen. Zamanında okulun sponsoruydum ben, ‘Recep Bakkal’ diye. Futbol formalarını ben diktiriyordum. Kendim isteyerek yaptım, çevrem vardı. Darüşşafaka Lisesi’nin takımına böyle bir destek vermiştim. Bir yıl süreyle yaptım, maçlara da gidiyordum, otobüs giderken beni almadan gitmiyordu. Basketbola da gidiyordum. Sporun her türlüsünü seviyorum.

recep-bakkal-19
Fatih Çarşamba yerleşkesinin tarihi kapısı önünde. Birazdan Maslak’a pilava gidilecek.

Pilav’da buluşalım

Benim burayı devretmeme müsaade etmediler. Mülk sahibi, “Ben sana devir hakkı vermiyorum,” dedi. Devir hakkı vermiyorsan yolun açık olsun dedim. Bu işin öbür tarafı da var. Benim parayla pulla kaybedecek bir şeyim yok, nasıl olsa karar verdim bırakıyorum. “Boşaltırım dükkânı, hiçbir şey yapamazsam caddeye çıkartır yakarım mallarımı,” dedim. Böyle bayağı bir zıtlaştık, en geç Mayıs’ın sonunda kapatacağız. Ben o güne kendimi atabilirsem çok iyi olacak da, şu anda kafamın içi örümcek ağı. Kapatmayı pilav gününden sonraya bıraktım, o gün (17 Mayıs 2015, Pazar) bana gelirler sabahtan, pilava gideriz birlikte…

Recep Bakkal’ın Albümünden…

ök/fa nisan 2015

1 YORUM

Comments are closed.